29 Ocak Cuma günüydü. Doğrusu tüylerim diken diken oldu vecizesinin tam karşılık bulduğu bir olay yaşanmıştı. Masada bulunan diğer kişiler de çok şaşırmıştı ama ben hem şaşırmış hem de içten içe üzülmüştüm. Bu nasıl olur diye sormuştum kendi kendime? Bunu bize kim yaptı ve kim, bize bizi unutturdu diye bir an kendi vicdanım ve nefsimle sert bir muhasebeye girişmiştim.
30 Mart yerel seçimlerindeki AK Parti Van Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Osman Nuri Gülaçar hocam ve beraberindeki heyet ile yemekteydik. O esnada Gülaçar hocamın telefonu çaldı. Yanlış hatırlamıyorsam Hakkâriden bir tanıdığı aramıştı. Hocamızın ilmi bilgisine güvenerek bir soru soracaktı. Soruyu soran kişinin ruh halini bilmiyorum, belki merakından sormuştu. Belki öfkesinden, belki gerçekten de öyle düşündüğünden
Soracağı sorudaki bilgi de ona başka mecralar ve kişiler tarafından iletilmişti.
Soru şuydu; mealen, hocam cehennem bekçiliğini yapacak olan zebaniler Türkler mi olacak? Ya da şöyle de sormuş olabilirdi. Ahirette Türklerin vazifesi ve layık olacakları şey zebanilik mi olacak?
Osman Nuri Gülaçar hocam o kişiye bu soru ve altındaki niyetin ne kadar saçma ve yanlış olduğunu, dine, ilme, Kurana ve sünnete aykırı olduğunu hatta böyle düşünerek büyük bir günah işlendiğini ayet ve hadislerle anlatadursun.
O an ve sonrasında çok düşündüm. Bir insana veya insanlara bu soruyu sorduran şey nedir diye! İlim mi? Sahih bir araştırma mı? Yoksa gerçekten din mi sorduruyor bu soruyu? Vesvese olmuş olabilir mi? Önemli bir yazılı veya sözlü kaynakta buna dair bir bilgi mi var? Ya da çok müthiş bir akıl ve kalp mi bunu sorduruyordu? Ama olamazdı. İmkânsızdı böyle bir şey! Bu sapkın düşüncenin ve inancın hiçbir yerde kaynağı, bilgisi, izi yok ve olamaz. Ne zebanilik Türklere verilecek bir cezadır, ne de hazene-i Cennet (cennet bekçileri) Kürtlere verilecek bir mükâfattır. Ya da tam tersi; Kürt zebani olamaz, Türk de hazene-i cennet.
Ama insanlarımızı, biz kardeşiz ve dindaşız diyenleri bu hale getiren bir şey olmalıydı! O şey ancak ve ancak; etnik temelli kimlik çatışmalarının ve milliyetçi hareketlerin insanı, insanlığı ve insana dair tüm değerleri unutturmuş olan baş dönmesi ve sarhoşluk olabilirdi.
Allahın bir takdiri ve hikmeti olarak şuralı veya buralı olan her birimizin etnik kimliği tamamen bir kaynaşma ve alışveriş ile sağlanan kültürel- sosyal bir kurgu olmasına rağmen birbirimize duyduğumuz kin ve öfkeyle birbirimizin cehennem veya bir ihtimal cennetteki görevlendirmesini- atamasını yapacak duruma geldik.
Günümüz insanının ve son dönemlerde yaşanan etnik temelli siyasi sorunlardan dolayı Türkiye halklarının birbirlerine karşı besledikleri bir eşitsizlik aşkı söz konusu. Aklın ve kalbin maddeye belki bir o kadar da modernizme yenik düştüğü bu talihsizliğin önemli bir nedeni de insanların birbirini küçümsemesi ve eşit görmek istememesidir. Hobbesun bu anlamda dikkate değer bir tespiti vardır. Toplumsal kötülüğün kaynağı, bu benim! diyen kişi değil, sen benim eşitim değilsin ve olamazsın! demeyi ilk başaran kişidir. Eşit olunduğunda feraset ve basiret sahibi insanların kendilerine borçlu olduklarını düşünecekleri şey karşısındaki korkudur.
Yukarıda telefonda sözü edildiği gibi bir anlamda kendilerini başkalarıyla kıyaslamak ve iddia edilen her aşağı durumun karşısında bir üstünlük ve şan elde etme girişimi ile karşı karşıya kaldık.
Hasıl-ı kelam bir balçıktan- çamurdan yaratılmış ve bir bedene bürünmüş insanların talihsizliği için suçu başkasına veya başka bir sebebe yüklemek çok adil olmayacak gibi. Bugün için gerçek olan ve birçok şeyin sebebi de artık kendi acımasız sonuçlarını doğuran eşitsizlik aşkıdır.
Yıllardır kardeşlik temelinde bir eşitliği konuşuyoruz. Bunun demokratik haklarla pekişeceğini ısrar ve tekrar ile vurguluyoruz. Ama geldiğimiz son durum bir ilerleme olduğunun aksine müthiş bir gerileme hatta freni patlamış kamyon misali yokuş aşağı yuvarlanma olarak karşımıza çıkmakta.
Galiba artık Türkiyede milletlerin kendi aralarında barışmaları devlet ile milletin barışmasından daha zor ama daha elzemdir.
Bugün Kürt ırkçıları tarafından bilinçsizce Türkler zebani olduysa, yarın kim bilir Türk ırkçıları tarafından Kürtler neye layık görülecektir. Acaba sırada bir milletin İblis olması mı var? Kim bilir belki..