Türkiyenin, bölgenin ve hatta dünyanın şu anki en önemli gündemi Musul operasyonu olmuş durumunda. Musul konusu Türkiye için çok hayati bir olay olduğu gibi şu an operasyonu yöneten ülkeler için belki daha önemlidir. Çünkü tarih boyunca siyasal, sosyal, ekonomik, demografik ve dini yapısı itibariyle Musul önemli bir kent olma vasfını hep korumuştur. Fakat özellikle Lozan antlaşmasıyla beraber sürekli gündeme gelen özelliği petrol üssü olmasıdır.
Musulun Türkiye için stratejik değer ve önemi Cumhurbaşkanı tarafından geçtiğimiz haftalarda Lozan antlaşması için kullandığı cümlelerle yeniden gündeme gelmişti. Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan Lozan antlaşmasını Ege adaları üzerinden eleştirip bunun bir başarısızlık olduğunu ifade etse de asıl mesaj ve işaret edilen yer Musul ve tabi ki Kerkük idi.
Şimdi şu konuya değinmek lazım; Lozan Antlaşması bir zafer midir, yoksa hezimet mi? Yıllardır bu soru hep sorulmuş ve tartışa gelinmiştir. Fakat hem sorunun kendisi hem de cevap verilme şekli hatalı ve eksik olduğu için içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Lozan için zafer diyemeyeceğimiz gibi hezimet de diyemiyoruz. Nedenini şu şekilde açıklamak mümkün: Lozan Antlaşması imzalandığı dönem Türkiyeyi temsil edenlerin ve- veya Türkiyeyi temsil etmek için bazı kişileri gönderenlerin siyasi düşüncelerine, felsefelerine, inançlarına, olaylarına bakış açılarına göre şekil ve netice kazanmıştır. Yani antlaşmayı Türkiye adına imzalayan kadro kendi umduklarını elde etmişlerdir, aynı zamanda neyi isteyip istemediklerini de belirtmişlerdir. O zaman şu yorum yanlış olmayacaktır; Türkiye Musulu, Kerkükü alamadı veya kaybetti değil; Türkiye Musulu Kerkükü ve aynı zamanda adaları almak istemedi. Yani buraları almak için elinde avantaj ve imkânlar vardı. Kararlı bir irade ve ısrar ile zamanında bu yerlerin Türkiyeye dahli tabi ki mümkündü. Ama böylesi yani şu an ki mevcut durum onların işine daha çok gelmiş ve yaramıştı.
Şu soru işareti doğal olarak beliriyor; Türkiye adına Lozanı imzalayan kadro ne için Musul ve Kerkükü almak istemedi? Cevap; Musulda petrolün olması, Kerkükte de Kürt nüfusun ve nüfuzun çok fazla olması. Bu iki şehrin ilerleyen zamanlarda Türkiyenin başına her kulvarda bela ve sıkıntı doğuracağı, Türkiyenin ayağına bağ olacağı, Türkiyenin uluslararası güçler tarafından bu iki ilin stratejik önemi sebebiyle rahat bırakılmayacağı endişesiyle alınmak istenmedi.
Bu kadronun bir öngörüsü tuttu. O da; hem Musulun hem Kerkükün o günden beri hiç rahat bırakılmadığı veya hiç rahat olmadığı gerçeğidir. Ama bu tablo Lozan sonrası oluşan bir durum olmadığı gibi Türkiyenin olsun veya olmasın her zaman bu konumunu koruyacaktır. Netice itibariyle şu an bizim olmadığı halde bu iki şehirle de, adalarla da sürekli uğraşıyoruz, uğraşmak durumunda, zorunda kalıyoruz. Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Ama bizimken uğraşmamız daha değerli bir dert olurdu!
ABD ve İngiltere komutasında bölgede yaratılmak istenen yeni dünya düzeni adımı ve Türkiyenin ısrarla buna karşı çıkması artık bizi Musul başta olmak üzere tüm civar bölgeyle yakından ilgilenmek zorunda bırakmıştır. Yani kısacası Türkiyenin şu an sürekli Musulda olacağız, operasyonda da, masada da yer alacağız demesinin sebebi sadece gelecek tasavvuru ile ilgili değil aynı zamanda geçmiş tarihsel dinamiklerle de ilgilidir.
IŞİD faktörü çıktığı günden bu yana hem Irakın hem Suriyenin tüm bu tarihsel dinamikleri çeşitli bahane ve gerekçelerle yok ediliyor. ABD, Rusya, AB tarafından danışıklı dövüş yöntemi ile yapılan operasyonlarla bölge yeni dünya düzenine dâhil edildi-ediliyor. 63 ülke bir olmuş ve on bin kişilik bir IŞİDe karşı savaştıklarını ve bir türlü başarılı olamadıklarını iddia ediyorlar. Geçmişte ne olduysa bugün de aynısı olacak. Bu gerekçeyle buralara tekrar çökmek gibi bir niyetleri var. Şu denilebilir, zaten yıllardır buradalar! Ama buna rağmen hala yok edemedikleri bir medeniyet var. Hala avuçlarına geçiremedikleri bir geçmiş ve gelecek var.
Türkiyenin ne yapacağı ve nasıl hareket edeceği elbette çok önemlidir. Ciddi kırılmaların yaşanacağı kesin. Bu sebeple akıllı ve mantıklı hamleler yapmak ve realist olmak zorunda. Dost-düşman ilişkisi önemli. Musul operasyonuna dahil olsak da olmasak da bu kararı kendimiz vermeliyiz ve gerekçelerimiz, niyetimiz, hedef ve planlarımız net olmalı. Ne istediğimizi iyi bilmeli ve iyi anlatmalıyız. Madem yeni bir Lozan olması durumunda ilk kadroya göre farklı davranacağız, o zaman yeni irade ve karar bir hezimet olarak anılmamalı. Tarihi sorumluluk bilinci ve bölgesel konjonktürü idrak etmek önemli.