Son dönem siyasi tarihimizde benzerlerine ender tanık olduğumuz bir olay maalesef yaşandı. Recep Tayyip Erdoğandan sonra AK Parti genel başkanı ve başbakan seçilen Ahmet Davutoğlu birtakım küçük-büyük sorunlar ve anlaşmazlıklar nedeniyle görevini bir olağanüstü kongre ile bırakma kararı aldı. Üstelik 1 Kasım seçimlerinde seçmenin yarısından destek almış ve demokratik meşruiyeti şüpheye kapalı olmasına rağmen bunu sadece 6 ay kadar sürdürebildi.
Kimilerine göre ise görevden el çektirildi, bırakmaya mecbur bırakıldı. Aslında perşembe günü yapmış olduğu konuşmasının satır aralarında da bu mesaj vardı. Bu duruma gelmemiz bir zaruretin neticesiydi mealinde bir cümle kullandı çünkü.
Neden böyle oldu sorusuna herkes çok cevap verdi ki cevapların kahiri de ortak ve benzerdi. Yani herkesçe gerçek sorun teşhis edilmişti. Günlerdir yazılan ve konuşulan Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki kırılma noktalarının doğruluğu-eksikliği ve yanlışlığıyla beraber elbette mevcut sistemin de çok büyük payı var.
Yani bu bir güç mücadelesi değildi. Ama yüzde 52 halk oyu ile seçilen cumhurbaşkanı ve yüzde 49.5 halk oyu ile seçilen başbakanın sürekli tıkanan ve işlevsiz hale gelen parlamenter sistem içindeki denge çatışmasıydı. Onaylarsınız ki bu da pek tabidir.
Ülkemizde Cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasındaki iletişimin hiç iyi olmadığı ve bu iletişimsizlik nedeniyle sürekli siyasi, ekonomik ve toplumsal problemlerin çıktığı da tarihi tecrübeyle sabittir. Belki de en iyi cumhurbaşkanı ve başbakan ilişkisi Gül-Erdoğan döneminde yaşanmıştı. AK Partinin böyle bir geleneği başlatacağı ümitleri yeşermişken cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmiş ve seçilecek olması ve parlamenter sistemin de bu türden aktif bir çift başlılığı kaldıramamış olması doğal olarak bu krizi yarattı ve bu geleneği henüz başlamadan bitirdi.
Neden böyle oldu sorusu zaman içinde tam netleşmekle beraber; bundan sonra ne olacak sorusu da zaman içinde tüm cevaplarını bulacak. Aslında Erdoğanın cumhurbaşkanı seçilmesiyle de facto olarak başlayan başkanlık sistemi bu süre içinde de jure yani hukuken ve tedrici olarak da kesinleşme yoluna girecektir.
Yukarıda anlatageldiğim sebep-sonuç analizleri elbette önemli ve devam edecektir. Ama galiba Ahmet Davutoğlunun görevi nasıl ve hangi yöntemle bıraktığı veya görevi bırakmak zorunda bırakıldığı sorusu da ahlak ve ilkeler açısından son derece önemlidir. Son dönemlerde kulislerde, muhalefet taraflarında sıkça bu gidişin olacağı dillendirilse de Davutoğlunu istemeyen ve ondan rahatsız olan, sık sık gitmeli, bırakmalı diyen Erdoğana yakın medya grubu ve gazetecilerin de büyük etkisi oldu.
Nasuhi Güngörün artık bu iş Davutoğlu ile devam etmez sözü ile başlayan ve ardından pelikan dosyası adıyla kime ait olduğu bilinmeyen ama ahlaktan, ilkeden yoksun bir blog yazısıyla başlayan süreç çok uzun sürmedi ve istenildiği gibi Davutoğlu görevi bıraktı. Öyle düşünüyorum ki; hem Ahmet Davutoğlunu hem de onu sevenleri en çok yaralayan ve üzen de medya içinde dost denilen, kardeş denilen ne idüğü belirsiz bazı yazar-çizer takımının ve köşelerde tetikçilik yapmak suretiyle kiralanan kalemlerin gitmeli isteğinin gerçekleşmiş olmasıdır. Üstelik bunun 1 hafta gibi kısa bir zaman içinde olması da ayrıca manidar ve düşündürücüdür.
Aylardır gerçekten üst akıl paranoyası ile yatıp kalkan sabah akşam küresel güç, dış mihraklar, maşalar, piyonlar üst akıl diyen acınası insanlar Davutoğlunu da maalesef bu gruba eklediler. Üst akıldan korkacak ve her şeyin onlara teslim edileceğini düşünecek kadar akıl ve mantıktan uzak olanlar, bu kadar korktukları üst akıl kadar akıllı düşünemeyen ama sözde çok güçlü ve kudretli kişiler bu paranoyalarına Davutoğlunu kurban verdiler. Her şeyi, her kavramı bu kadar anlamsızlaştıran bu kişiler tamamen kirli çıkar ve menfaat odaklı çalışan hakikat ve ülke meselelerinden de uzaklar. Buna bir çarenin bulunması da elzemdir.
Bitiriyorken; Türkiyede başkanlık sistemi artık kaçınılmaz olduğu gibi uzak da değil. Ayrıca başbakanlıkta Ahmet Davutoğlunun veya bir başkasının bulunuyor-bulunacak olması da Erdoğanın de facto başkanlığına engel olmadığı gibi ileride hukuken de başkanlığına engel teşkil etmez ve etmeyecek. AK Parti içinde Erdoğanın başkanlığına başta Ahmet Davutoğlu olmak üzere kimse karşı değilken; Davutoğlunun vefasına bu vefasızlığın sebebi ve onu hemen yarı yolda bırakmak, hain ilan etmek, ABD ortağı demek, üst akıl projesi demek de neyin nesiydi? Bu algıyı yaratmak hangi üst aklın fikriydi?
Ama bunca şeye rağmen Davutoğlunun vefası da vedasına yansımıştı. O da ayrı bir izzetli ve kudretli duruştu. Minnet ve şükranla Kaldığımız yerden devam etmek niyetiyle