15 Temmuz Cuma gecesi Hiç şüphesiz hafızalardan asla silinmeyecek bir tarih. Artık biz genç nesillerin de bir darbesi var. Ama şükür ki sadece girişimden ibaret kalan bir darbe.. 246 cana mal olduysa da, milyon dolarlık ekonomik zararlara, toplumsal sorun ve kargaşalara sebebiyet verdiyse de başarılı olmadı ve bunun yanı sıra bir milletin Türk-Kürt demeden bir milletin belki de ilk kez siyaset yapmadan, dini ve etnik görüşlere bakmadan kenetlenmesine de vesile oldu.
Bu girişimin anatomisine bakmakta fayda var aslında. Adı hizmet olan fakat Hak ve halk dışında kendi ülkesi, millet ve din kardeşleri dışında her türlü şer şebekelerine hizmet eden bir yapının düştüğü acınası hale bakmak lazım.
Tarih 2010. Türkiye Taraf gazetesinin ortaya attığı Balyoz darbe iddiasıyla çalkalandı. Evet, biz o gün de korkmuştuk. Ama o gün de bu iddia gerçekleşmedi diye sevindik. Gerçi son dönemlerde her ne kadar kumpas denilse de ben hala onun da 15 Temmuz kadar önemli bir tehdit olduğu kanaatindeyim. Neyse, Balyoz darbe iddiası gün yüzüne çıktığında Paralel Yapı yani cuma günü tescillenmiş olan FETÖ, o dönemde ülke sathında bir kampanya başlatmıştı. Gazetelerinde, TV kanallarında, sosyal medyada ve başka her mecrada Balyoz darbe girişiminin ne kadar tehlikeli olduğunu ve gerçekleşmesi halinde neler olacağını anlatıyorlardı.
Statlara tüm inanmış müminleri toplayıp toplu katliam yapacaklardı diyorlardı. Bizleri dört duvar aralarına, soğuk ve karanlık hücrelere hapsedecekler diye sahte gözyaşları döküyorlardı. AK Partiye oy vermiş herkes sürgün edilecek, hapislere atılacak diye bağırıyorlardı. Sakallı, sarıklı, türbanlı, elinde tespih, dilinde dua olan herkesi hedef yapıp yok edeceklerdi ama darbe olmadı diye sözde şükrediyorlardı. Camiler bombalanacak, cemaatler kapanacak diye uykuları kaçıyordu. Bunları ordudan, emniyetten, MİTten, bürokrasiden ve toplumun her kademesinden atmak, dışlamak lazım diye kampanya yürütüyorlardı.
Abiler, ablalar, imamlar sabah akşam Balyoz, Ergenekon diye diye; 17-25 Aralıkların, 15 Temmuzların, yani kendi Balyoz ve Ergenekonlarına zemin hazırladılar. Bu uğurda yapmadıkları fişleme, sürgün, hakka girme, ah alma kalmadı. En nihayetinde masum ve samimi insanların iyi niyet ve desteklerini suistimal ederek devletin her kademesine yerleştiler. Bu kez aynı ihanet ve alçaklıkları onlar yapmaya kalkıştı. Onlar masumları öldürdü, onlar kendi insanının üzerine bomba yağdırdı. Onlar başarılı olması halinde masum ve suçsuz olana herkesi, her düşünceyi hapse mahkûm edeceklerdi 27 Mayıs cuntasının yaptığını vazifeyi bunlar üstlenmiş ve Erdoğanı ve daha nice devlet adamını öldüreceklerdi. Onlar hiçbir cuntanın yapmadığını yapıp Millet Meclisini bombaladılar. Onlar insanlıktan çıktılar.
İşte bu yapı özellikle TSK içine iyi bir şekilde palazlandıktan sonra kendi Balyozunu devreye sokmak istedi. Yıllarca sözde savunduğu tüm değerlere son 3 yıl içinde her saldırıyı yaptı ve en alçakça olanını da 15 Temmuz da yaptı. Silahlarla, bombalarla, uçaklarla ve hain darbecileriyle Millet iradesine göz diktiler. Milletin adamlarını hedef yaptılar. Planlar kurdular. Bu kez başarılı olacağız dediler.
Darbe saatini deşifre oldukları için ve bana göre özellikle de Tayyip Erdoğanın ülkeden kaçmasına sebep olur gaflet ve dalaletiyle erkene aldılar. Ama Tayyip Erdoğan kaçmadı, buradayım ve milletimin içindeyim diyerek milletle kenetlendi. Evet, o ilk kez %50sini sokağa çağırmıştı. O yüzde elli bir anda yüzde seksen ve doksanlara ulaştı. Evet, hakikaten onları evlerinde tutmak zor hatta imkânsızdı.
Ordudan birçok üst rütbeli asker darbeye tam destek vermemişti. Destek verenler de geri çekilmişlerdi. Elbette başarısız olacaklarını düşündüklerinden... Eğer başarılı olabileceklerini düşünmüş olsalardı bugün çok daha fazla rütbeli destek verecekti. Kemalistler, Erdoğanı ve AK Partiyi kendi sistem ve düşüncelerine tehdit gören her asker destek verecekti. Fakat milletin elindeki baltasını, sopasını gördükten; dilindeki duası ve tekbirini duyduktan sonra yapamadılar.
Halk ölümüne, canı pahasına gövdesini tankın altına yatırdı. Bedenini namlulara siper etti. Çünkü bu kez gerçekten din, dil, namus, onur, gurur bunların hepsinden yoksun olanlar tarafından tehdit altındaydı. Onun için sokakta sadece AK Partililer yoktu. Milliyetçi Türk ve Kürtler, Muhafazakâr Türk ve Kürtler, liberaller, az da olsa solcular, radikaller herkes vardı. İstanbul gibi Diyarbakır, Ankara gibi Van, İzmir gibi Muş, Trabzon gibi Batman, Konya gibi Adıyaman gece gündüz ayakta-idi.
15 Temmuz, ne 27 Mayıs gibi ne de 12 Eylül gibi olacaktı. 15 Temmuz kutlu bir direniş ve destanın tarihi olacaktı. Bizler bunun için ant içtik. Öyle bir ant içtik ki; bu direniş ile biz 140 yıllık darbe geleneğinin oluşturmuş olduğu kirleri sildik. Öfke adalete galip gelmeden, merhamet kine yenik düşmeden
Bugüne kadar yanlış yapıldığında söyledik ve eleştirdik kendimizi. Ama bize, bizden birine, irademize saldırı olduğunda da 15 Temmuzda olduğu gibi karşımızdaki alçakça saldırıya siper ettik gövdemizi ve durdurduk o hayâsızca akını! Bir daha olsa bir da siper eder durdururuz. Yerim yetmediğinden bir sonraki yazımda olayın siyasi ve toplumsal analize ihtiyaç kısmını da yazacağım. Bugünlük bir duygu tercümanlığı..