Türkiyenin Suriye politikası Moskovada gerçekleşen üçlü zirvenin neticesinde kısmen değişti. Aslında böyle bir ortamda başka alternatif maalesef yoktu. Biz en azından Halepliler için ve ilerleyen dönemlerde Halepe dönüşme riski bulunan bölgelerdeki insanların selameti için belki de bu kararın hayırlı olmasını dilemek durumundayız.
Her şeye rağmen bu durum Esadın gitmesi gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Aynı şekilde Türkiyenin Suriye politikasının en ahlaklı, en ilkeli ve doğru politika olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Çok ahlaksız bir vekâlet savaşının ortasında başarısız olmuş olsa bile
Bu duruma nasıl geldik sorusunun cevabı aslında Türkiyenin yanlış Suriye politikası cevabını vermek çok da haklı bir tespit olmayacaktır. Bu duruma gelmemiz ilk olarak Suriye üzerinden Türkiyeye karşı bir vekâlet savaşının açılmış olmasıdır. Türkiye tek başına birden çok cephede birden çok düşmana karşı mücadele verdi.
Soğuk savaşı da aşan post modern bir saldırı ile Türkiye karşı karşıya kalınca Esad gitmeli argümanı üzerinden şekillenen politika, söz konusu tüm cephelerin Esadı desteklemesiyle Onun daha da kalıcılaşmasına zemin hazırladı. Yani Türkiyenin Suriye politikasını eleştirenler acaba şu soruyu soruyorlar mı? Türkiyenin bu politikasının başarısız olmasında sadece Türkiyenin sorumluluğu mu vardı? Başka bir soru; Suriyede politika değişikliğine sadece Türkiye mi ihtiyaç duydu? Hayır. Türkiye diğer aktörlere göre fazlasıyla geç bir zamanda bu değişikliğe gitti. Çünkü Türkiye Suriyede denge aramaktan çok haklı bir direnişi destekliyordu.
Bundan sonrasına baktığımızda hem Türkiye ile Suriye rejimi arasında hem de Türkiye ile ÖSO arasında gelişecek olan diploması ve politikalar daha çok rasyonel bir çizgide yürüyecek. Rusya büyükelçisinin suikastla öldürülmesi de bunu ayrıca zorunlu kıldı. Hedef Türkiye ile Rusyanın Suriye üzerinden başlayan yakınlaşmasına ket vurmak olduğu gibi Türkiyenin, Rusyanın belirlediği çizgiler dâhilinde kısmi olarak kalmasına da sebep oldu. Yani büyükelçi suikastı Rusya ile Türkiye arasındaki eşitliği Rusya lehine bozdu. Bu sonuç zayıf bir ihtimal de olsa suikastın faili için ikinci bir adresi de gösterebilir.
Bir taraftan DAEŞ, bir taraftan PKK, Suriyede PYD, içerde FETÖ ve yandaşları, AB ülkelerinin uyguladığı çifte standart ve Türkiyeye karşı başlatılan siyasi ve ekonomik saldırılar Türkiyenin hem içerden hem de Suriye ve dahi Irak konusunda ağır, kimi zaman hatalı adımlar atmasına zemin hazırladı. Büyükelçi suikastı ise Türkiyenin 17 Aralık 2013 tarihinden beri 15 Temmuz ile beraber karşı karşıya kaldığı en büyük köşeye sıkıştırılma operasyonu olarak hafızalara kazındı.
Fakat bu olay Rusya ile Türkiyenin başarılı diplomasileri sayesinde sağduyu ile ilk andan itibaren kontrol altına alınabildi. Bundan sonra seyir nasıl olacak ve rüzgâr kim lehine esecek onu bekleyip göreceğiz. Fakat Rusya da Türkiyede bunu avantaja çevirmeye gayret edecektir.
Her şeye rağmen Suriye hala büyük bir çatışma alanı. Orada sıkılan her kurşunun bize isabet etmesi artık daha büyük bir ihtimal. Türkiyenin de işinin kolay olmadığı gerçeği ortada. Ama biz, Suriye halkının haklı direnişinin zaferle sonuçlanması için gururla destek verdik ve Esadın katilliğine karşı hep dik durduk. Bunu devletçe ve halkça yaptık. Bugün ise aynı Suriye halkının güvenliği, çocuklarının gülen yüzleri hatırına ve Suriyenin bir gün özgürleşmesi ümidiyle farklı bir yol denemeye başladık.
Bir taraftan Fırat Kalkanı ile düşman unsurların Türkiye sınırında bulunmamaları ve yerleşmemeleri engellenirken diğer taraftan Suriyede müzakere masasının kurulması için etkin rolünü oynamaya devam edecek. Bir gün Suriye özgürleştiğinde işte o zaman Türkiyede tüm terör belasından kurtulmuş olacaktır.
Her şey Suriye halkı ve Türkiyenin geleceği için olsun diye umalım.