Başlıktaki ifade belki birçoğunuza tanıdık gelecektir. 1984 yılında Hindistanın Bhopal kentinde ABDli çok uluslu bir şirkete ait haşere ilacı üreten bir fabrikada kimyasal madde salgını nedeniyle meydana gelen patlamada 20 binden fazla insan hayatını kaybetmişti. Bu olayı anlatan Bhopal a prayer for rain filminde bir gazetecinin yaşanan olayı tüm çıplaklığıyla anlattığı cümleydi. ABD ve işbirlikçilerini kast ederek Süt veren ineği birlikte sağacaklar diyordu.
Bu ifade son zamanlarda yanı başımızda sıkça hayata geçirilmeye çalışılıyor. Ortadoğu coğrafyasında birileri ısrarla süt veren ineği ya tek başına, bunu yapamazsa bile işbirlikçileri ile sağmanın hesap ve planları içinde. Bunu da Suriyede yapmaya başladılar.
Küresel ölçekte yaşanan sıcak, soğuk veya psikolojik harplere dünyanın güçlü ve söz sahibi ülkeleri ile dünyada güçlü ve söz sahibi olmak isteyen ve bu kulvarda mücadele eden ülkeler katılır. 20.yyda yaşanan iki dünya savaşında da bunu gördük.
Hâlihazırda bugün Suriye topraklarında mikro anlamda bir 3. dünya harbi yaşanıyor ve bu mikro anlamda yaşanan 3. dünya harbine dünyanın güçlü ve söz sahibi ülkeleri ile dünyada güçlü ve söz sahibi olmak isteyen ülkeler müdahil olmuş durumda. Bir taraftan Beşşar Esede destek veren ve onu koruyup kollayan Rusya ile İran ve bunların yanında BM diplomasisinde bu blokta bulunan Çin; diğer taraftan ABD, AB ve uzunca bir süre Türkiyenin de yer aldığı karşı blok.
Şunu biliyoruz ki; Rusya, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra uzaklaştığı ve ilişkilerinde kopma noktasına geldiği Ortadoğuda yeniden ipleri eline almaya ve oyun kurucu hatta yeri geldiğinde oyun bozucu rolünü elde etmeye çalışıyor. Şu ana kadar özellikle Suriye olayında bu rolünü İran ile birlikteliği ve dayanışması ile ABD ve ABye kaptırmadı. Suriyedeki iç savaşta Rusya kolay kolay ABD ve ABnin istek ve çözüm önerilerine evet diyecek gibi görünmüyor. Zaten son zamanlarda sürekli telaffuz edilen Beşşar Esedli bir geçiş süreci olabilir ifadesi de Suriye konusunda Rusya ve İranın galip geldiğini karşı tarafın ise mağlup olduğunu gösteriyor. Hatta zaman içinde Beşşar Esedin de dâhil olduğu revize edilmiş yeni bir kalıcı yönetim de kurulabili durumuna da gelinirse kimse şaşırmamalı. Girişte ne demiştik; süt veren ineği birlikte sağacaklar!
Rusyanın, Suriyenin çıkarlarını gözettiği ve Suriye halkının geleceğini, demokrasilerini, özgürlük ve adalet taleplerini dikkate aldığı için değil, kendi ulusal ve uluslararası çıkar ve emelleri nedeniyle Esede sahip çıktığı konusunda herkes hemfikirdir. Özellikle Ukrayna krizinde Rusya, ABD ve AB tarafından çok ciddi ekonomik, siyasi darbe ve yaptırımlara maruz kalmış, bunun bedellerini kendi içinde ağır ödemişti. Batıdan bunun intikamını ve rövanşını en iyi alacağı yer ise hiç şüphesiz Suriye oldu. İran ile birlikte hareket etmesinin ve birçok çıkar farklılığına rağmen dayanışmalarının bozulmaması biraz da bundan kaynaklanıyor. Çünkü İran, Rusya için Ortadoğuda Batı ama özellikle ABDye karşı bir denge unsuru ve hamle yapma, Batı ve ABDye alternatif olma yolunda imkândır. Rusyanın da İran için önemi ise kendi dış politikasında ve bölgeyi şekillendirmesinde Batı ile diyalog kurma aracı ve dediklerini kabul ettirmesi açısından köprü işlevi görmekte.
Geride bıraktığımız haftada 4 gün süren BM Genel Kurul toplantısında ağırlıklı olarak görüşülen konular terör ve Suriye oldu. BM kürsüsünde, ikili ve heyetler arası görüşmelerde herkes belki de son kozunu oynadı, son kartlar çekildi. Fakat şunu görmek çok da zor değil; ABD Rusyaya sanki göz kırptı. Ben bu işten zarar görmeyeceksem Beşşar Esedli bir geçiş neden olmasın dedi. Siz bakmayın Obamanın Esede tiran dediğine. Netice itibariyle bugüne kadar bu bölgede hep kendi elleriyle birer canavar yetiştirdiler. O canavarla oynadılar ve halkın üzerine saldılar. Bölge halkı her türlü esarete maruz kalırken onlar kazandılar. Hatırlayalım girişte ne demiştik; süt veren ineği birlikte sağacaklar!
Peki, burada Türkiye ne yapacak ve ne yapmalı? Muhtemeldir ki, Türkiye kurulacak olan bu yeni denklem ve dengenin dışında kalmayacak ki kalamaz da olması gereken de budur. Yoksa öbür türlü tüm etkinliğini kaybedecektir, belki de son şanstır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Esedli bir geçiş süreci konuşulabilir dediğine göre Suriye politikasında bir reform yaşanacaktır ama her şeye rağmen Türkiye bunu süt veren ineğin sağılmasına ortak olmak için değil, belki de sağılmasına engel olmak için yapacaktır. Türkiye özellikle İranı dengelemeye ve ona alternatif olmaya yönelik bir politika izleyecek gibi. Çünkü Beşşar Esedin hala varlığını devam ettiriyor olması kısmen Rusyaya alternatif olamayan bir ABDnin ve İranı dengede tutacak karşı bir gücün olmamasının ürünü oldu. Bundan en çok Türkiye etkilendiği ve etkileneceği için bu yeni gelişmelerde Türkiye her denklem ve formülün içinde muhakkak yer almak ve kendi oyununu oynamak zorunda.
Peki, sonuç olarak; bundan sonra ne olursa olsun Suriye düzelir mi? İç savaş durabilir mi ve Suriyeliler kendi yurtlarına dönebilecekler mi birgün? Onlarca parçaya ayrılmış Suriyede Beşşar Esed kalsa veya gitse Suriye halkına ne faydası olacak? İşte bu sorunun cevabı zor. Fazla geç kalındı. Belki de süt veren inek çoktan sağılmaya başlanmıştır. Yanılmayı umuyorum.