15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü sonrası gerek iç siyasette gerek dış politikada çok ilginç ve yeni şeyler yaşıyoruz. Şunu çok iyi gördük ki; Türkiyenin bölgedeki aktif ülke olmasını haz edemeyen ve bu nedenle Türkiyeyi Suriye veya Mısıra dönüştürmek için yoğun çaba sarf edip ama başarılı olamayanlar artık çok açıktan oynuyor ve aynı zamanda yeni yeni kartlara başvuruyorlar.
FETÖ ile birkaç yıldır Türkiyenin iç siyasetinde bir istikrarsızlık yaratmak isteyenler planları tutmadığında PKK ve DAEŞi nasıl devreye soktuklarını görüyoruz. Bu örgütlerin sırayla ve zamanı gelince Türkiyeye karşı saldırı yapmalarının tesadüf olmadığının farkında olan bir siyasi irade de buna karşı adımlarını atıyor.
Van, Elazığ ve Bitlisteki PKK saldırılarının ardından Gaziantepten gelen DAEŞ saldırısı ve 1 hafta içinde 100den fazla insanımızın terörden vefat etmesi Türkiyenin Suriye merkezli dış politikasında değişime gitmesini sebep oldu. Önce aramızın bozuk olduğu ülkelerle konjonktür gereği bir iyileşmeye gitmek gerekti. İsrail ile ilişkiler düzelmeye başladı ve Mısır ile de yakın zamanda ilişkiler normalleşmeye başlayacak gibi görünüyor. Aynı şekilde Esad ile kısa vadede ilişkiler düzelmeyecek olsa bile aktörlerden biri olduğu ve geçiş sürecinde olabileceği kanaati devlet içinde yaygınlık kazanmış gibi.
Bunların hepsi niçin oldu sorusu elbette çok önemli. Ama şunun da farkındayız ki; Suriye merkezli olaylar nedeniyle Türkiye 4-5 yıldır büyük çıkmazlara girmiş durumda. Bu sebepledir ki hem Türkiyede hem de bölgede yaşanan tüm olumsuz hadiseler Suriye ile başladı ve ancak Suriye ile de bitecek. Oyun ve hareket alanı daralan Türkiye bunu genişletmek ve birkaç ay sonra yani Ekim-Kasım aylarıyla birlikte artması düşünülen kanlı saldırıları ve iç siyaseti istikrarsızlaştırmaya dönük eylem ve hamleleri bertaraf etmek için dış politikada yeni adımlar atıyor.
Önceliği bölge devletlerle ilişkileri daha iyi bir noktaya taşımaya verdi. Nitekim İsrail ile ilişkilerin düzeltilmesi için hazırlanan metin TBMMden onaylandı. Mısır ile ilişkiler de yakın zamanda düzelme yoluna girecek. Suriye yönetimi bir şekilde muhatap alınabilir. Türkiyenin buradaki amacı ve ilkelerinden vazgeçmesine sebep olan durum bölgedeki tüm terör örgütleriyle daha etkin ve başarılı bir mücadele edebilmektir.
Bunların hepsi yaşanırken bir zamanlama ve sıralama hatasını belirtmek gerekir. Suriye olayını çözmek için ilişkilerin düzeltilmesi gereken ilk ülke İsrail olmamalıydı. İsrailden önce Mısır ve belki diplomasi yoluyla Suriye ile ilişkiler düzeltilebilirdi. Suriyeden terörle ortak mücadele karşılığında Müslümanların üzerindeki baskı ve savaş şiddetinin kaldırılması istenebilirdi. Bu ayrıca Suriye sorununun Türkiye-Suriye ve İran üçgeninde çözülmesine katkı da sağlayacaktı. Dolayısıyla terör örgütlerine karşı Türkiyenin yapmak isteyeceği bir kara harekâtı veya farklı bir operasyon için daha uygun şart ve ortam sağlanmış olurdu.
İkinci bir seçenek Türkiyenin PYD ve DAEŞ terörünü sınırımızdan uzaklaştırmak için 24 Ağustosta Cerablusa başlatmış olduğu Fırat Kalkanı harekâtı oldu. Rusya ve ABDnin de bilgisiyle gerçekleşen bu operasyonda ÖSOnun DAEŞ ile doğrudan ve daha etkin mücadele etmesine hem destek verdi hem de takviye birliklerle katkı sağladı. Bu harekâtın hedefi DAEŞ değil de PYDde de olabilirdi, fakat DAEŞin seçilmesi önceki günlerde Türkiyeye yaptığı ziyaretle bunun mesajını veren, büyük değişimlerin olacağını söyleyen ve Türkiye için önemli bir müttefik olan Irak Kürdistanı başbakanı Mesud Barzaninin de etkili olduğu açıktı. Fakat bu operasyon ile Cerablustan sadece DAEŞ temizlenmedi aynı zamanda PYDnin de Fıratın Doğusuna çekilmesini sağladı. Türkiye PYDye de net bir mesaj verdi ve çekilmediği takdirde olacakları gösterdi.
Türkiyenin terörle mücadele ajandasında yeni bir çözüm süreci olduğunu da düşünüyorum. Bu düşünce de her geçen gün yaygınlık kazanıyor. Çünkü ortaya atılan tez şu; Terör devleti denilen İsrail ile ilişkiler düzeltiliyorsa, çok sert karşı çıktığımız darbeci bir cuntanın yönettiği Mısır ile ilişkiler normalleşecekse ve Katil Esad da muhatap kabul edilebilecekse PKK terörünü yok etmek için de yeni bir çözüm süreci başlatılabilir.
Türkiyenin geleceği ve dış politikada oyun alanını genişletmesi için bu seçeneğin de masada olduğunu düşünüyorum. Tabi, muhtemel yeni bir çözüm sürecin ilki gibi olmayacağı ve PKKya ilki gibi söz hakkı ve müsamaha verilmeyeceği de bilinen bir gerçek. Sadece yöntem ve strateji farklı olmakla beraber tüm kontrol devletin elinde olacak. Hatta buna MHPnin dâhil olması bile son gelişmelerle birlikte mümkün.
Önümüz karanlık ve bu karanlığı başta cumhurbaşkanımız olmak üzere tüm devlet görmüş durumda. Atılacak her yeni adım Türkiye için yeni bir çıkış yolu olacak. Çünkü güneydeki bir devlet büyüyecek diye Türkiyenin küçülmesine, küçültülmesine Türkiye ne rıza gösterir ne de izin verir. Önümüzdeki birkaç aylık süreyi de atlattığımız takdirde önümüzün açılacağı ve rahatlayacağımız kesinleşmiş olur.