Suriyelilere vatandaşlığın verileceğinin konuşulduğu şu günlerde bu insanlara karşı ırkçı söylem ve bakış eskiye nazaran arttı. Gönül isterdi ki onlara vatandaşlık değil de kendi ülkelerini ve topraklarını verebilelim ve bu vatandaşlık mevzuu böyle acı bir tablonun değil de bireylerin keyfi taleplerinin bir neticesi olsun.
Suriyenin yakın zamanda eski haline dönebileceğine ve oradaki savaşın yakın zamanda son bulacağına hiç ihtimal vermedim. Eski hali dediğim de tüm terör örgütlerinden temizlenmiş, tüm ülkelerin çekildiği ve Esadsız bir demokratik yapının oluştuğu tek parçalı bir Suriye. Bu artık çok mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Türkiyeye ve başka ülkelere yerleşen mültecilerin kısa zamanda geri dönmesi de bu ihtimal kadar zayıf. Çünkü onlar da Suriyede kendilerinin hangi parçaya veya yapıya ait olduklarından emin değiller ve önemli bir kısmı bu aitliği şu an için de olsa Türkiyeye karşı hissetmekte.
Aynı şekilde devlet de Suriyenin kısa zamanda düzelme ihtimalini zayıf görmüş olmalı ki milyonlarca insanın daha fazla kamplarda veya şehirlerin sokaklarında mülteci kimliği ile yaşamalarını istemiyor ve bunların topluma, ülkeye her açıdan entegrasyonlarının sağlanması için böyle bir adımı atmayı düşünüyor.
Vatandaşlık konusu kendi içinde birden fazla konuyu bulunduran çok boyutlu bir mesele. Toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel ve dini gibi önemli konuları etkileyeceğinden dolayı birçok kesimin de zaman zaman haklı tepki ve eleştirileri olabiliyor. Hatta daha biz hakkıyla vatandaşlığa alınmamışken, bunlar nerden çıktı diyenler de az değil.
İlk etapta 300 bin kişinin vatandaşlığa alınacağı söyleniyor ve bu sayı zaman içinde artacaktır. Vatandaşlığa alınanların doğum oranları da muhtemeldir ki artış gösterecek ve bu sayı kısa zaman içinde milyonları bulacak kadar yükselecektir. Doğal olarak bu durum beraberinde yeni sorunlar doğurabilir. Bunlar iyi hesap edilip ve ileriye dönük problemlerin çıkmayacağı veya çıkması halinde hemen çözülebileceği şekilde vatandaşlığa alma girişimi yapılmalı.
Bu insanların ileride bir anadil ve kültür merkezli meseleleri çıkabilir. Aynı şekilde eğitim, adalet ve sağlık gibi temel haklardan yararlanma talepleri artacaktır. Hatta anadilde eğitim gibi bir sorun onlar için bile çıkabilir. Onları kendi ülkemize alıp misafir ettik, vatandaşlık verdik daha ne istiyorlar? Dil, anadilde eğitim de nerden çıktı gibi sorular çok sorulacak olsa da.. Çünkü vatandaşlığı önce onlar talep etmedi, biz veriyoruz. İkincisi kim olursa olsun, nereden gelirse gelsin ve hangi durumda olursa olsun bu saydıklarım onların temel insani hak ve hürriyetleridir. Misafirken veya göçmenken bile kullanabilecekleri temel haklar..
Kısacası demem o ki, henüz birini çözmemişken belki çeyrek veya yarım asır sonra ikinci bir Kürt meselesyile karşılaşmayalım. Böyle bir sorun çıkmayacak şekilde bunun ileriye dönük alt yapısı hazırlanıp bu çalışmalar yapılırsa her Suriyeli bu ülkenin de bir vatandaşı olabilmelidir. Onlar dinde kardeşimiz, insanlıkta eşimizdir!
Sosyolog Zeynep Karataşın da bu konuya dair çok önemli ve farklı bir tespiti var. Buradan paylaşmak konunun tartışılmasına katkı sağlayacaktır. Karataş: Melez toplum çoğulculuğu mecbur kılar. Irk ve inanç birliği olan toplumlar hem tahammül düzeyleri düşük hem de renksizdirler. Mültecilere sosyolojik açıdan da evet demiş. Katılmamak mümkün değil.
Eski savaşlarımızı anarken ve o savaşlarda şehit olmuşlara rahmet getirirken dünyanın çok farklı coğrafyalarında bizimle beraber savaşmış toplumları, milletleri şükran ve minnetle yad ettiğimiz gibi onlarla bugün de birlikte yaşamaktan ve bir gelecek inşa etmekten korkmamalıyız. Herhalde onların da bizleri bugünlere dair iyi anmalarını isteriz.
Dolayısıyla bizim insani anlamda Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı olmak gibi bir hak ve yetkimiz yok ve olmamalı. Bizim tek eleştiri ve tepkimiz işin teknik boyutuna olmalı. Yani bunların yaşama nasıl tutunacaklarına veya bu ülkenin asli unsurlarından ayrıcalıklı bir konuma gelip gelmeyeceklerine yönelik söz hakkımızı kullanabiliriz. Onun dışında Suriyelileri istemiyoruz gibi ırkçı ve gayr-i insani bir söz bizim olamaz! Onları bir de biz mi öldürelim?
Son söz olarak biz Kuran, kardeşliği ve insanlığı emreder dediğimizde yüzünü ekşitenler, o da neymiş diyenler, hatta ve hatta kardeşlik sözü Kurandan ve Allahtan geliyor denildiğinde yüz çeviren çağdaş beyler ve bayanlar bakın muhtemelen okumasanız da bilmeseniz de duymaktan daha çok hoşlandığınız veya daha çok hoşlanacağınız Yuhanna ne diyor? Tanrıyı seviyorum deyip de kardeşini sevmeyen Tanrıyı sevemez. Gördüğü kardeşini sevemeyen görmediği Tanrıyı sevemez. (Yuhanna 4 / 20)
Zira sizi ancak Yuhanna ile mutlu ve memnun edebiliriz..