Sokrates genellikle ahlak felsefesinin yani değer öğretisinin kurucusu olarak bilinir. Ondan geriye kalan en önemli şey, döneminin öğreti anlayışının ötesine geçerek, kişilerin bilincine ve özlerinin ne olduğunu göstermeye yönelik bir çabadır. Özetle o, eğitim olgusunun asıl unsuru olan insanı anlama ve anlatmaya çalışmıştır. O dönem resmi öğretmenlik yapmamasının asıl sebebi, gerçek ve ideal bir eğitim olgusunu tesis etmek için yaptığı bireysel çabalarıdır. Nitekim günümüzde o dönemde resmi öğretmenlik yapmış olanlar değil, Sokrates hatırlanmakta ve anılmaktadır.
Sokrates önceleri doğa bilimleriyle, özellikle de canlı varlıkların çoğalması ve kaybolup gitmesi olgusuyla ilgilendi. Bu amaçla matematiği ve doğa filozoflarının dünyayla ilgili öğretilerini inceledi.
Yüzeysel bilgiyi aşma ve şeylerin gerçek bilgisine ulaşma isteğiyle bireylerin davranışlarında ve yaşamlarında temel aldıkları inançları sorgulamaya yöneldi. Sokrates, inançlarını ayırım göstermeksizin toplumun bütün kesimlerine seslendi. Fakat bu tutumu yüzünden şiddetli tepkilerle karşılaştı. Sokrates, trajik ama çok onurlu ve anlamlı bir şekilde gelecek çağlara bile mesajlar vererek öldü.
Sokrates’in çağdaşları olan o zamanın Atina’sının düşünürleri, Sokrates’in halkı toplayıp belirli zamanlarda onlara ders vermesini kıskanırlardı.
Sokrates’in bilinenlerin aslında yanlış olduğunu söylemesi üzerine Sokrates’i mahkemeye verirler. O günlerde Sokrates halk arasında sevilen bir filozof olması nedeniyle onun mahkemesini izlemek için binlerce Atinalı katılır.
Sokrates’e mahkeme sonunda idam cezası verilmesi onaylanmadan önce Hâkim Sokrates’e tekrar sorar. “Ben bu sözleri söylemedim de, ben de seni idam etmeyeyim” der. Sokrates de “Hayır. Ben söylemedim dersem, benim düşüncelerimin insanlar nezdinde hiçbir önemi kalmaz. Beni idam edin. Çünkü idam ederseniz benim düşüncelerimi sizin sayenizde bütün dünya duymuş olacak ve bundan binlerce sene sonra Sokrates adını herkes bilecek” der. Hâkim ona son kez sorar. “Dedin mi, demedin mi?” Sokrates de “Evet ben bunları söyledim. Sözümün ve düşüncelerimin hayatım pahasına arkasındayım” der. Ve idamı onaylanır.
Sokrates’in dünyadaki son günü Platon tarafından Fedon’a anlatılır. Sokrates, idam edilmeden önce bütün bir gün boyunca Tebesli dostları Kepes ve Siminias ile ruhun ölümsüzlüğünü konuşarak geçirmiştir.
Baldıran zehrini içtikten ve ölmek üzere yattıktan sonra son sözleri şunlardı. “Krito Aeskulapius’a bir horoz borçluyuz; bu yüzden onu öde sakın unutma.”
Zehir yüreğine ulaştığında sarsıldı ve öldü. Ve Krito bunu görerek ağzını ve gözlerini kapattı. Bu, sevgili dostları Ekhekrates’in dostumuzun sonuydu. Dostları onun için, “Öyle bir insan ki, tüm çağının bizim bildiğimiz en iyisi ve dehası, en bilgesi ve en gerçeğiydi” diye düşünüyorlardı.
Görüldüğü gibi Sokrates eğitim olgusunu, insan unsuruna dayandırmıştır. Bunu başarmanın gerek ve yeter şartı da gerçek manada bir inanç ve ahlaktı.
Öyle ki, bu inanç, onun ruhuna şekil veren bir özellik taşıyordu. Sokrates, kesin çizgilerle belirlenmiş iki yol ayırımında kaldığında, inancı uğruna ruhunu teslim etmeyi yeğledi.
Onu, en iyi anlayanlar, trajik ölümünde yanında olan gerçek dostlarıydı. Binyıllar sonra bizler de onu anlayıp modelimize enjekte etmekte hiç tereddüt etmiyoruz. Binlerce yıldır devam eden, hiç eskimeyen devamlı yeniliğini koruyan o gerçeğe ben de inanıyorum. Modelimizde bu inanç bir süreç şeklinde tazeliğini koruma kararlılığındadır.