BİR BİLİM DALI OLARAK TARİHİN SİSTEMATİĞİNİ VE ONUN İÇ DİNAMİZMİNİ KEŞFETMEMİZ GEREKİR-1
Konjonktürsel yorumlarla bağlantılı şekilde oldukça farklı bir tarih bilim yorumu yapmakta yarar vardır. Amacımız şahsi, siyasi tasarruflara dayalı ve moral değerlere ters yaklaşımları izale eden bir tarih bilim anlayışı sergilemektir. Tarih bilimini kendi iç dinamizmi, diyalektiği içinde kabul edip, incelemek ve bu gerçeğe bağlı kalarak yorumlamak gerekir.
Evet, amacımız tarih felsefesi değil, ilmin yorumunu yapmaktır. İkisi de aynı şeydir diye düşünenlere katılmadığımı belirtmek isterim. Çünkü ilmin yorumu yapılırken, bilimin kendi iç literatürü çerçevesinde kalınır, fakat felsefe yaparken iş çığırından çıkabilmekte ve bitmez tükenmez olumsuz ve tezat içeren kavgalara sebep olmaktadır. Örneğin Bilim dünyasında bir dönem yaşanan biyogenez, abiyogenez çatışması gibi. Felsefe, ayrı bir bilim kabul edilip, bazen bir bilim dalının içine bir virüs gibi girerek tahrif edebilmektedir. İlmin yorumuna ise gerçekten ihtiyacımız vardır. Fakat bu arada bilimsel çatışmalardaki faydayı da asla yadsımamamız gerekir. Bu konuyla ilgili bir hadiste “Ümmetimin ihtilafında hayır vardır.” denilmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi mana tezattaki enfes bir oluşumdan başka bir şey değildir.
Ortak yaklaşım ve konsensüs belirleyebiliriz. Tarih Bilimi ve İnsanlık tarihini, şahsi tasarruf, hakız emellerin tehdit ve tehlikesinden kurtaracak, ciddi, kararlı bir tarih bilim yorumu yapmak zorundayız.
Ulusal bazda tahrif edilerek yazılan bir tarih ve onun maksadını aşan tehlikeli yorumları, zincirleme bir şekilde yol ve mesafe kat ederek, ulusal boyutlar ötesinde, dünya barışını da tehdit edebilecek bir tehlike ortamının başlıca sebeplerini oluşturabilirler. Doğrusunu söylemek gerekirse, tarih bilim ve onun yorumunda yapılan eksiklikler, tahrifatlar ve her türlü unutkanlıklar; yukarıda belirtilen tehlike ve tehditlerin sebeplerini oluşturabilirler. Ve maalesef bu hatalar yapılmaktadır.
Hatırlanacağı üzere ulusal kanal özel televizyonlarımızdan biri olan ATV’de yayınlanan ve Ali Kırca’nın sunduğu bir “Siyaset Meydanı” programında tarihçiler enfes bir fikir jimnastiği ve beyin fırtınası yapmışlardı. Programı izleyen lise ve üniversite hatta siyasi tarih okuyan fakülte öğrencileri, anlatılanları beğenerek, çok ilgi çekici bulduklarını belirtirlerken; aynı öğrenciler, fakat bu anlatılanları kendilerinin niçin bilmediklerini, daha önce neden hiç duymadıklarını söylemekten de kendilerini alamamışlardı.
Kabul etmek gerekir ki bilim adamı, araştırmacı-yazar, eğitimci ve öğrenci eğitim olgusunun vazgeçilmezleridir. Aralarındaki olumlu manada nüans farklılıklarını yadsımamamız gerekir; fakat hepsinin de tarih bilimin ortak mantalitesinde buluşma-birleşme hakları vardır.