On sekizinci sülale dönemi sonlarına kadar firavun, Mısır krallarının lakabı olarak değil, “bab-i âli” anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin kral anlamında kullanılmasına ise M. Ö. 1370’lere doğru yazılan metinlerde rastlanmıştır. (DİA, XII, 118)
Eski Mısırlılar güneşe “Ra” adını vermiş, “Yüce Tanrı” diye tapmışlardır. Daha sonra da firavun ismini vermişlerdir. Eski Mısırlıların inancına göre, her kral iktidarını, tanrı “Ra” ile olan ilişkisine dayandırır ve kendisinin Ra’nın canlı bir örneği ve yeryüzündeki temsilcisi olduğunu iddia ederdi. Bundan dolayı, iktidara gelen her krallık hanedanı, kendisinin güneş soyundan gelen kimseler olduklarını halka kabul ettirmek için “Firavun” unvanını aldılar.
Mısır kralları, Menes’e dayanan 26 ayrı sülaleden meydana gelmektedir. Kur’an-ı Kerim, sadece Hz Musa dönemindeki en üst idareci için “Firavun” kelimesini kullanıp, Hz. Yusuf dönemi için “Aziz”, “Rab” ve “Melik” sıfatlarını kullanmıştır. Ahd-i Atik ise, bu ayırımı yapmamış ve Hz. İbrahim dönemi olmak üzere, Hz. Yusuf ve Hz. Musa dönemlerindeki firavunlar için de aynı tabiri kullanmıştır. (Tekvin, 41
II. Ramses, Memfis, Kahire, Mısır
Hz İbrahim, Mısır krallarından on ikinci aileden olan III. Senusret (MÖ 1878–1843) döneminde Mısır’a gitmiştir.
Hz Musa doğmadan önce, İsrailoğulları’na eziyete başlayan firavun I. Seti idi. Hz. Musa doğduğu zaman, Mısır’ı I. Seti’nin oğlu II. Ramses (MÖ 1292–1225) yönetiyordu. Hz Musa, bu firavunun sarayında büyüdü.
Hz. Musa, Menf şehrinden ayrılıp Medyen’e gittikten sonra, II. Ramses ölüp yerine oğlu I. Merneptah geçmiştir. Denizde boğulan da bu Firavun’dur. (BE” “Pharoah” md.) Denizde boğulan Firavun I. Merneptah, Kur’an’ın beyanına göre, cesedi daha sonra gelen Neo-Firavunlara bir ibret dersi olsun diye saklanmıştır. (Yunus, 10/90)