Son günlerde yerel seçimlerle ilgili tartışmalar ve İstanbul için verilen kavga üzerine bir şeyler yazma ihtiyacı duydum. İstanbul’u sevmek ve bu uğurda kavga vermek tarihsel süreç içinde ve gönümüzde hep vardır ve olacaktır da… Fakat bu sevgi olumsuz bir faktör haline getirilmemelidir. Doğrusunu söylemek gerekirse İstanbul’u kimler sevip âşık olmamışlardır ki… Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Piere (Piyer) Loti ve daha birçok kişi İstanbul’a âşık olmuşlardır. Henüz 18 yaşında iken İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Atatürk İstanbul’a âşık olmuştur, daha sonra Dolmabahçe Sarayı’nda bir oda istemiş ve sonunda Ankara’da değil başkentliğine son verdiği İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda son nefesini vermiştir.
İstanbul’un stratejik önemimden bahsetmek gerekirse: İstanbul, tarihin süzgecinden geçmiş yönüyle adeta yaşayan canlı bir organizma gibi Doğu’yu ve Batı’yı bir arada yaşayıp, yaşatmak için doğmuştur. Avrasya’nın çekirdeğidir. İstanbul tarihi üç yüz bin yıl önceye kadar uzanır. Fakat bugünkü İstanbul’un temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmıştır. Üç kıtayı (Asya, Avrupa ve Afrika) birlikte yönetmiş bir dünya başkenti İstanbul’un tarihsel süreç içinde uzun soluklu Roma ve Osmanlı gibi sistem imparatorluklarının başkenti olması da kesinlikle rastlantı değildir. Günümüzde Avrupa’nın kültür başkenti olmuş ve bir kere daha dünya başkenti olacağı beklentisi vardır.
İstanbul, kâinat defterinin sürekli grubu dün, bugün ve yarın orkestrasının anlamlı ezgileri eşliğinde bize resitaller sunmaktadır. İstanbul, Fatih ve Tarih; üç boyutlu bir bütünlüğü ihtiva etmekte, sırlı beklentilerimiz için bize oldukça anlamlı mesajlar vermektedir.
İstanbul, Hammer tarihinde de adı geçer Zülkarneyn gibi Doğu’nun, Batı’nın birleştiricisidir. Hz. Muhammed sav. tarafından fethi gerçekleştiren o mübarek orduya ve komutanına en güzel bir şekilde iltifat edilerek fethi önceden müjdelenmiştir.
Öyle ki, İstanbul üzerinden bir çağ kapanıp yenisi açılmıştır. Bizler cedlerimizin büyük stratejilerini iyi anlamalıyız. İstanbul’u fethederek çağ değiştiren Fatih Sultan Mehmet’i farklı kılan bir yönü de, yükseliş ve fetih için İstanbul Boğazı’na Rumeli Hisarı’nı yaptırırken; yüzyıllar sonra İstanbul’u işgal amaçlı Çanakkale Boğazı’ndan sıkıştırılacağımız günleri sanki manevi bir dürbünle görmesi, Çanakkale Boğazına da Kilitbahir (denize kilit) Kalesini yaptırmasıdır.
İstanbul, 1600 yıl kesintisiz başkent olmuştur. Ve geçmişi simgeleyen, geleceği müjdeleyen maddi, manevi (moral) değerler yüklü bir hazine olarak günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Türkiye’nin yüzyıllar boyunca korunmasında İstanbul’la ilgili sırlar vardır. Bu durumu ve bazı düşündürücü sırları ‘İstanbul Fatih ve Tarih’ adlı kitabımda bir ölçüde açıklamaya çalıştım.
Yeni bir çağın eşiğinde, son birkaç yıl içinde aldığımız kararlar ve uygulamalar, önümüzdeki yüzyıllar içindeki performansımızı belirleyecektir. Meselenin hamle kaybına tahammülü yoktur. İstanbul’un hukuk, siyaset, ekonomi ve kültürel alandaki yeri, bir ölçüde ideal performansımızın da göstergesidir. İstanbul’u sevmek için bir dünyalı olmak yeter, fakat son olarak belirtmek gerekirse; Doğu ile Batı’yı ve üç kıtayı birleştiren İstanbul’a duyulan sevgi; ayrılık ve hizip nedeni değil, birleştirici bir faktör olmalıdır.