Birleşmiş Milletler’in oldukça ilginç ve manalı görünüp; tarihte Şark Meselesini çağrıştıran tarafına temas etmek istiyorum. Örneğin, 1992–1996 yılları arasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevinde bulunan Butros Gali ve ailesi, üç kuşaktan beri Türk ve Müslümanlar aleyhine istihdam edilmektedir. Gali ailesi, İngilizler tarafından, Osmanlı hakimiyetinde bulunan Mısır’a sistemli olarak yerleştirilen Kıptilerdendir. Butros Gali’nin dedesi Mısır Hıdivi Gali Paşa, Mısır’da İngiliz hakimiyetini tesis için çalışmıştır. Daha sonra Butros Gali’nin amcasının Hariciye Nazırlığı (Dışişleri Bakanlığı) zamanında Mısır Osmanlı hakimiyetinden çıkmıştır. Butros Gali’nin Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevi yaptığı dönemde de Balkanlar’da kalan son Osmanlılar, Bosna’da tecavüze ve soykırıma maruz kaldılar.
Günümüzde ilginç bir gelişme olarak Birleşmiş Milletler ve NATO’nun bir ölçüde kendi asli bünyeleri içinde birleşmeleri ve bütünleşmeleri ve paralel hareket etme eğilimi göstermelerinin, yine iki parçaya bölünmenin başı ve sebebi olacağı görülmektedir. Pratikte artık ortaya çıktığı görülen üç birleşmiş milletler olgusunu farklı bir yaklaşımla ayrı ayrı yorumlamaya çalışalım. Bunlardan birincisi halen yürürlükte görünen klasik Birleşmiş Milletler teşkilatıdır. İkincisi, Varşova Paktı’nın parçalanma süreci ve bunun sonunda açığa çıkan birçok eski Varşova Paktı üyesi Demirperde ülkelerinin NATO’ya katılmaları sonucu NATO, bir ölçüde doğal bir birleşmiş milletler kimliğine bürünmüştür. Üçüncüsü, çoğunlukla eski Varşova Paktı üyesi Kuzey Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliğine katılmalarıyla oluşmuştur. Bu üçlü oluşum, kesinlikle yeni ve başka bir oluşumun kendini bir ölçüde gizleyerek gelen ayak sesleridir.
Uzun vadede (belki sanıldığından da yakın) büyük ve önemli ikili paktlaşma modelleri de düşünmek mümkündür. Sarı ırkın mensupları genel olarak hiçbir semavi dine mensup olmayıp Doğu’nun mistik, felsefi ve tamamen kendine özgü tarzına sahiptirler. Bunlar çoğunlukla Budisttirler. Bu varsayım, Kur’an’da zikredilen Yecüc ve Mecüc gerçeğinin, Çin-Japonya veya Çin-Hindistan ikilileriyle yaşanabileceğini ima etmektedir. Dünyanın bir bölümü, kendi meseleleriyle iç içe kaynaşmış iken, dünyanın en az onlar kadar olan kalanı tehlikeli bir sessizliktedir. Türkiye’de Alman Dış Politikası (l941–1943) adlı eserde “Sarı Afet”ten (5) bahsedilmektedir. Nitekim tarihin akışına yön veren ani ve büyük fırtınalar, katalizör etkiler hep Doğu’dan esmiştir. Büyük göçler, Cengiz İstilası (öyle ki Kıta Avrupa’sı ve Türk dünyası haritasını oluşturmuştur) ve Timur gibi. Japonya’nın teknolojisi, Çin’in nüfusuyla birleşip buna bir de Hindistan eklenirse dünyanın en az yarısı edebilir. Nüfus planlaması ve Alexis Carrel’in görüşleri ve serzenişleri, bazı tarihi faktörler, hemen hemen bütün bir beyaz ırkın zaruri şartlarda bir çatı altında hareket etmek ihtiyacı duyabileceğini göstermektedir. Büyük sermayenin Uzak Doğu’ya kayması rastlantı değildir.
Ekonomi, sosyokültürel alanlarda tercihlerimiz ve beklentilerimiz açısından konjonktürsel yorumlara ihtiyacımız vardır. Bu konuda ilerleyen bölümlerimizde “Farklı Bir Tarih Bilim Yorumu”, “Futurolgy” başlığı altında verilecek bilgiler, fikir ufkumuzu oldukça genişletecektir. (5) SSCB Dışişleri Bak. Arşiv Böl. Alman Dışişleri Dairesi Belgeleri, Türkiye’deki Alman Politikası (1941–1943) Havas.
Araştırmacı-yazar