ferruhdestebas@hotmail.com
1900 yılında Çin’de milliyetçi bir grup tarafından Alman Büyükelçisi Ketler katledilip Batı aleyhtarlığı şeklinde Baksır İsyanı başladı. Bunun üzerine Alman Şansölyesi Kayzer Wilhelm, Abdülhamit’ten yardım istedi. Sultan Abdülhamit bunun üzerine oraya bir nasihat heyeti gönderdi. Çin’in başkenti Pekin’de Hamidiye Üniversitesi kuruldu.
Abdülhamit, Japonya’ya da ilmi bir heyet gönderdi. Tarihimizde bir deniz kazası olarak adı geçen Ertuğrul Faciası bu deniz seyahati sırasında meydana gelmiştir.
Görüldüğü gibi Sultan Abdülhamit, dünya çapında bir etki alanı olan barış siyaseti izlemiş; fakat bu ideal olgunun karşısında dünyaya hâkim olmak isteyen güçlerin düşmanlığıyla karşılaşmıştır.
Onun zamanında Medine’ye kadar döşetilen demiryolu, devlet kesesinden hiç harcama yapılmadan sadece dünya Müslümanlarının desteğiyle yapıldı. Bu olay, onun İslam dünyasındaki saygın ve büyük etkisini açıkça göstermektedir.
Abdülhamit, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan zencileri İslam’a yakınlaştırmak için irşat amaçlı propagandacılar gönderdi. Orada ciddi boyutta bir zenci Müslüman varlığı oluşturmaya çalıştı. Oturduğu yerden dünyanın fotoğrafını takip edebiliyordu.
1904 Rus-Japon Savaşı’nda giden Rus gemilerinin bir daha geri dönemeyeceğini Sadrazamına açıkça söylemişti. Doğrusu o sırada bu savaşı Japonların kazanacağına ondan başka kimse ihtimal vermiyordu. Sultan Abdülhamit, Pertev Paşa’yı görevlendirerek bu savaşı takip ettirmiştir. Muhtemel Japon galibiyetinin siyasi ve duygusal toplamalarından nasıl yararlanılması gerektiğinin hesaplarını yapmaya başlamıştır.
Doğrusu onun zekâsı, dindarlığı, merhameti ve dirayetinin anlaşılması, yakın tarihimizin iyi ve doğru algılanması için oldukça gereklidir. Yakın tarihimizin eksik ve bulanık kalan bölümler açıklığa kavuştukça, toplumsal bazı kimlik bunalımlarımız da daha kolay aşılacaktır.
Devletin acil meselelerinde gecenin hangi vakti olursa olsun uyandırılmasını isterdi. Hiçbir işin ertesi güne bırakılmasına izin vermezdi. Mabeyin Başkatibi’nin ilginç bir anısı ve açıklamaları bu konuda bize fikir vermektedir.
Mabeyin Başkâtibi gecenin oldukça geç bir vaktinde Sultan’ın kapısını çalmıştır. Bu arada kapıyı biraz geç açan Abdülhamit onu havluyla karşılamış, “Evladım, geldiğini duydum. Abdest alıyordum.” demiş ve evrakları imzalamıştır. Zevcesi, bu konuda şunları anlatmaktadır. “Yatağının başında devamlı bir tuğla bulundururdu.
Ayağa kalktığında suyun yanına gidinceye kadar abdestsiz kalmamak için o tuğlayla teyemmüm alırdı. Abdülhamit bu konuda, “Dünya Müslümanlarının Halifesi olarak biz sünnet usullerine riayet etmezsek, Müslüman halk bundan zarar görür” demiştir. Nitekim onun hal edilmesi, Osmanlı Devletinin sonunu hazırladı. Abdülhamit döneminde petrol bölgeleri dâhil, bir bütünlük içinde muhafaza edilen 9.000.000 kilometrekare büyüklüğünde Osmanlı Türkiye’si topraklarını 10 yıl içinde kaybettik.
Son günlerde gündemi işgal eden Ergenekon Terör örgütü, sanki İttihat Terakki’nin günümüze kadar uzanmış bir siluetidir.