Örneğin yerküreye boydan boya bir delik açarak ve buradan bir bilyeyi içeri bıraktığımızda o bilye aynı delikten bize gelecektir. Karikatür ve içerdiği mana gerçekten düşündürücüdür Bu bağlamda oldukça ilginç sonuçlara varabiliriz.
Bir konuya ilişkin görüş bildirirken bakış açımız dar, geniş, bütün veya üç yüz altmış derecenin kartezyen çarpımlarıyla oluşmuş küresel bir genişlik ve yapıya ulaşmış olabilir. Hatta bakış açısı kadar durduğumuz yer ve pozisyonumuz da çok önemlidir. Hepimiz belli noktalarda körlük yaşayabiliriz. Bizler en azından küresel düşünme ve önemini kabul etmeliyiz. Daha önce de belirtildiği gibi, bazen birbiriyle de özdeşleştirdiğimiz dünya, yaşam ve hayat denen olgular; sanki birbirinden yansıyan aynaların oluşturduğu bir düzeneği andırırlar.
En sağlam ve sağlıklı geometrik şekil küredir. İnsan üzerinde yaşadığı, tamamen küre değilse bile küreye benzeyen (geoit) dünyaya göre düşünme yetenekleri geliştirmelidir.
Bir konuyu ve onun boyutlarını yorumlarken şöyle düşünebiliriz: Bir olayı bilme ve anlamanın, kendi içinde derece ve boyutları vardır. Bir konu hakkında önce doğal olarak bir bilgi sahibi olmamız gerekir. Fakat normal sayılabilecek kadar bir bilgiye sahip olmak, olayın ancak birinci kısmına ulaşmaktır. Meselenin ruhuna inmemiz, olayı gerçekten keşfederek, bütün hücrelerimizde hissetmemiz gerekir. Bilgiyi kullanma sanatını (düşünmeyi öğrenme sanatı) hayata geçirme ve ona madde-ruh sentezli bir hayatiyet kazandırmanın sırrı ancak böyle anlaşılır.
Bu, bir şekilde aklın işlevine kalp ve duygunun da eklenerek, üç boyutlu bir bütünlük kazandırılması anlamına gelmektedir. Bunu bir ölçüde, madde-mana sentezinden oluşan insanın yaradılışındaki sırla ve özelliğiyle olayları incelemesi ve araştırması şeklinde yorumlayabiliriz. Görüldüğü gibi gerçeği sezgi kabiliyeti ve bu yeteneği geliştiren süreç ve çabalar, kurnazlık ve benzerleri gibi tek taraflı devinim şeklinde duygulardan çok daha stratejik ve anlamlıdırlar. Verilen bütün bu örnekler ve hatta daha ötesi, eğitim ve konusu içine girmektedir. İyi eğitim görmüş ve yetişmiş insanların sağduyusuna ihtiyacımız vardır. Halk dilinde “Bu memleketin başına ne geldiyse okumuş insanların eliyle geldi” şeklinde sıkça söylenen serzenişleri ve sitem dolu sözleri yadsımak mümkün değildir. İnsan yetiştirme ve insana yatırım daha doğrusu kendimize karşı sorumluluklarımız konusunda kopukluk, eksiklik ve yanlış yönlendirmeler (hatalı tercihler) yapıldığı bellidir. Ülkemizde bazı yerlerde ve okullarda daha fazla başarı ve olumlu sonuçlar elde edilmesinin sebeplerini daha iyi gözden geçirmemiz gerekir. Teknik imkânlar sebebiyle oluşan bazı farklılıkları anlıyor ve kabul ediyorum. Fakat olay bununla sınırlı değildir. Meselenin özüne eğilmemiz gerekir.
Maddeyi bilimsel anlamda mükemmel ve hatasız kılan şeyin ne olduğunu daha iyi anlamamız gerekir. Mükemmelliğe doğru açılan girizgâhları (koridorları) iyi tespit etmeliyiz. Doğrusu madde, en iyi teknik elemandır. Hatasız bir mühendislik hizmeti sunar. Bu yaklaşım, ilerleyen bölümlerimiz sonrasında daha iyi anlaşılacaktır. Eğitimin amaç yönünü yadsıyarak onu sadece bir araç olarak görmek ve meseleye tek taraflı bakmak, toplum ve bireylerinde büyük ve derin yaraların açılmasına sebep olmaktadır. Bazı birey ve gruplar bir statüsü elde ettiklerinde ideal manada bir eğitimi ve bunun bir hayat boyu gerektiğini unutmakta mıdır? Yoksa aldığı eğitim ve sonucu bu mudur? Yeni bir çağa girerken değişim süreci iyi bir fırsat kabul edilerek, bütün bunların irdelenmesi samimiyetle yapılmalıdır.
Eğitim ve öğretimin toplumun asli yapılanma modeli olduğu ve bireyin ömür boyu öğrenciliği ruhunda duymasının ciddi bir gereksinim olduğu anlaşılmalıdır. Samimi öğrenme ve çalışma süreci kesintiye uğrayan ve (veya) sükût eden insan ve toplum asli kimliğini kaybetmiş demektir. Böyle bir olumsuz gelişmenin toplumsal yansımaları ve duygusal toplamaları ise hiç kuşkusuz acı verecektir. Kültürel Entropi, bir ölçüde kıyametin habercisidir.
Araştırmacı-yazar