Çoklu Zekâ Kuramı, milli eğitim hayatımızda isim olarak hep vardır. Fakat uygulamada çoğunlukla bir dizi yazışmalar ve imza sirkülerinden öteye geçmemektedir. Bu durum özel eğitimin, normal eğitime yeterince nüfuz ettirilememesinden ve (veya) normalin eksik algılanmasından, kaynaklanmaktadır.
Modelimizde Çoklu Zekâ Kuramı’nın özellikleriyle insanın içsel yapısı özdeşleştirilmiştir. Modelimiz, özel eğitimi, eğitimin ana çekirdeği kabul etmekte ve her eğitimciyi bu ana nüve ile ilişkili-sorumlu varsaymaktadır. Özel eğitim, eğitim olgusunun gizli hazine sandığıdır. Farklılar, özeller, dâhiler kaynağıdır. Hem makro, hem de mikro anlamda bir öneme haizdir.
Çoklu Zekâ Kuramı, bireysel farklılıkların ve içsel yapının eğitim olgusu açısından çok önemli olduğu, gerçeğinden hareketle ortaya çıkmıştır.
Özel eğitim ve genel anlamda eğitim olgusu açısından biz öğretmenlerin eğitim programlarına hâkim, öğrenme-öğretme sürecinde rehberlik rolünü en iyi şekilde yerine getiren, inceleyen, araştıran, okuyan ve kendini geliştiren bireyler olması Milli Eğitim Bakanlığımızın da beklentilerindendir. Proje, bu bağlamda beklentilere cevap vermeyi, pratikte uygulanabilir yöntem ve metotlarla hedeflere ulaşmayı amaçlamaktadır.
Eğitimci ve bilim adamı olmak oldukça zordur, kutsal bir uğraş gerektirirler. Bilim adamları ve sanatçıların, yapıtlarını oluştururken sıkıntı ve çile çektikleri bilim ve insanlık tarihinin klasik gerçeklerindendir. Izdırap duyulmadan hiçbir büyük ve çaplı eserin oluşmadığı da bir realitedir. Anlaşıldığı kadarıyla Çoklu Zekâ Kuramı konusunda daha kat etmemiz gereken çok yolumuz vardır. Izdıraptan daha büyük bir katalizör ve aktif istek tanımadığımızı söyleyebiliriz.
İlerleyen haftalarda daha sonraki yazılarımızda Çoklu Zekâ Kuramını değişik yönleriyle enine boyuna inceleyeceğiz.