Savaş ortasında çocuk olmak, bombaların, mermilerin nereye geleceğini, nereye düşeceğini bilmeden, aldırmadan sokağa çıkıp oyun oynama isteğidir. Savaş ortasında kalmış bir çocuktu o da... Her çocuk gibi sokağa çıkıp oyun oynamak istedi arkadaşlarıyla, kim bilir belki de her şeyi bir oyun sanıyordu... Silâhlar, bombalar, mermiler hep oyuncaktı o’nun için... Kim bilir belki de dünyada her şeyin farkında aslında. Kimi zaman adı konmaz yaşananın, savaş denmez olan bitene hayat buralarda öylesine akarken, bir yerlerde birileri “HİÇ” için ölürler. Kimileri sakat kalırlar ya da en iyi ihtimalle ömürlerinin en korkulu günlerini, dakikalarını yaşarlar. Hangi coğrafyada ve her ne biçimde olursa olsun şiddete maruz bırakılmış bir çocuk “EN BÜYÜK ÖZÜRÜ” hak eden çocuktur.
Her şeyden habersiz, neler olup bittiğini öğrenmek için meraklı meraklı çevresine bakan ama hiç bir şeyi anlamayan ve anlayamadan ölecek çocuklardı onlar. Kimsenin umurunda olmayan sevgiden uzak, evleri, okulları, parkları, bahçeleri ve en önemlisi hayatları kırık ve yıkık, kalpleri, paramparça ve gece baskını uykuları bölük pörçük çocuklar onlar... İşgal altındalar. İlk anda genellikle içinde çocukların olduğu savaş filmlerini aklımıza getiren durum. Kurşun, mermi ve bomba sesleri arasında sipere yatmayı öğrenmek, koşmaktan yüzü kan kesilmektir savaşta çocuk olmak...
Mazlum olmaktır. Tanklara karşı sapanlarla, taşlarla karşı koymaktır. Gözlerinin önünde babanın elleri kelepçelemiş götürülürken hiç bir şey yapamamaktır, savaşta çocuk olmak. Farklıdır savaşta çocuk olmak... Annesi istediği oyuncağı alamadığında tutturmayı bilmez. Ne isteyeceği bir oyuncak vardır aklında, ne de annesi yanında... Düz cümleler kuramamaktır savaşta çocuk olmak, isyan eder haykırır içindeki fırtınalarını ya da savaşa bağıra bağıra lanet eder. Hayatında hiç çikolata yememiş, çikolata görmemiş insana ne kadar anlatırsanız anlatın, onu görüp yemeden anlayamaz ya... Savaşın içindeki çocuk da düşünde özgürlük görendir, ama ne olduğunu bilemez. Şekerli bir şeyler hayal eder uykusunda. Mavi gök altında herkes eşittir, belki de onun dünyasında. Arabalar taranmaz, evlerin üstüne bombalar yağmaz rüyasında...
Rüyaları gerçek olsun tüm çocukların. Uyanacakları güzel sabahlar olsun, yanlarında aileleri ile korkmadan oynayacakları sokakları olsun. Çocukların çocuklara yaraşır bir yaşamları olsun. Savaş dursun, mermiler sussun. Dr. Mehmet Çoban ne kadar güzel dile getirmiş savaşta çocuk olmayı.
Ümmetin yetim çocuklarına bin selam...
ÇOCUK
Minnacık ellerdeki sapanla,
Filistin’de atar yüreğim.
Kırılan kol kolumdur,
Kesilen yol yolumdur benim.
Omuzlarda taşınan bedenlerde,
Benim de ruhum gider,
Ağıtlarla toprağa verilen her ceset,
Şahadet’ime şahitlik eder
Filistin’de küçük kıza yanarım,
Utanırım utanmaktan.
Kahrolur kor kor yanarım,
Kül olur savrulurum Granada’da
Endülüs’te harap edilen geçmişim,
Çiğnenen namusum, onurum Bosna’da
Her şehide kurban edilir ruhum.
Dökülen kanım, çiğnenen canımdır Bağdat’ta.
Basra’da Kırım’da kırılan belim,
Karabağ’da vurulan yüreğim.
Ve kin kusan silahların gölgesinde,
Bir çocuk vardı inleyen Suriye’de
Son nefesini verirken,
Paslanmış vicdanlara haykırarak derinden,
Herkesi Allah’a ediyordu şikayet,
Mahmur gözleri süzülüyordu semâda,
Ne kutluydu o masum şahadet.
Gülüşünü aldılar benden.
Çaldılar gözyaşını bilmeden.
Aynı kökten babamız,
Öyleyse neden ayrıyız.
Çocukça oynayamadık,
Sevgileri tadamadık,
Üzüm gözlerini gördüm Elif’e benzeyen,
Ellerin, yüreğin, duruşun Alperen
Sen Halepli çocuk...
Bitik geçmişin,
Yitik geleceğin,
Uzak değilsin
Cana yakın, candan içresin,
Beni Adem’sin,
Evladımızsın, hicretin bize
Ecdadımızdan emanetsin bize
Aziz misafirsin Antep’imize,
Dr. Mehmet ÇOBAN
28.Aralık.2021
Gaziantep