Sayfa Yükleniyor...
İsrail işgal girişimi;1917 yılında İngiliz dışişleri bakanı olan Arthur Balfour un girişimiyle, Balfour Deklarasyonu ile başlamıştır. Bu bildirge, Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Deklarasyon ile birlikte Yahudiler, hızlıca Filistine göç ettirilmiş; 600bin Arap nüfusuna karşı 60bin Yahudi sayısına ulaşılmıştır. Bu sayı, dünyanın dört bir yanından toplatılan kabile mantığıyla oluşturuldu. İsrailin kabile devleti anlayışı, aradan bir asır geçmesine rağmen caniliğinin önüne geçemedi
20 Ocakta başlayan Zeytin Dalı Harekatı, 18 Mart Pazar günü önemli bir safhaya geçiş yaptı. Afrin kent merkezinin terör unsurlarından temizlenişi, bölge halkının can ve mal güvenliğini koruma altına alınmasını sağladı. Harekatın 57. gününde yaşanılan bu gelişme, bizi 103 yıl öncesine götürdü. Öyle ki; Çanakkale Zaferi 18 Martta elde edilmiş ve bu cephede yer alan 57. Alayın bütün askerleri de şehit olmuştu Gerek Çanakkalede gerekse de Afrinde dünya tarihine nakşedilen bir destan yazıldı. Bu destanı yazan şanlı ordumuzun aziz şehitlerini rahmetle yad ediyorum.
Geçtiğimiz günlerde 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutladık. Ülkenin bir çok yerinde onlarca irili, ufaklı programlar yapıldı. Konusunda uzman akademisyen, siyasetçi, hukukçu panelist katıldı. Bu programlardaki konuşmacılar, güzel konulara değinerek hoş noktalara temas etti. Maalesef ki bu temas, kısa bir süre sonra unutulup gidiyor.
Gündem bir hayli yoğun. Bir saat içerisinde onlarca son dakika gelişmeyi barındırabiliyoruz. Ana haber bültenleri ise flaş haberler ile dolup taşıyor. Bu yanıyla da haber bültenlerini hazırlayanların işi zor olsa gerek. Afrin operasyonuyla birlikte yaşadığımız hareketli dakikalar, saatler ve günler Mehmetçiğimizin Kahramanlık Hikayeleriyle dolup taşıyor. Rabbimiz bu şeref sahibi askerlerimizi korusun, kollasın ve her türlü kötülükten muhafaza buyursun.
Tarihi katliam ve soykırımlarla dolu bir Avrupa ülkesi, Hollanda. Hollanda parlamentosu, 1915 Ermeni iftiralarını Türkiyeyi uluslararası arenada köşeye sıkıştırmak ve zora düşürmek amacıyla soykırım olarak tanıdı. Türkiye düşmanlığının daha ne gibi yalan, iftira ve aşağılıklara sebep olacağını ise zaman içerisinde daha net göreceğiz.
Uluslararası hukuk ve antlaşmalar hazırlanırken dipnotta bizim göremediğimiz bir şerh düşülmüş sanırım. Yapılan haksızlık ve ikiyüzlülükten anladığım kadarıyla o şerh şöyle olsa gerek: İmzalanan söz konusu bu antlaşmadan Türkiye Cumhuriyeti faydalanamaz. Faydalanması teklif dahi edilemez
Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin ve bölge halkının güvenliğini sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği zeytin dalı harekatı bir destan havasında devam ediyor. Bu harekatı baltalamak isteyen bir takım Türkiye düşmanı ülkeler ile iç cephede bu harekatı bilinçsizce sabote edenler, aşağılık bir algı operasyonuna maalesef meze olmuşlardır. Yalan ve iftiralarla birlikte oluşturulmak istenilen bu algı operasyonlarını -Allahın izniyle- engellemeye çalışacağız.
Türkiye, 1945 yılında dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak amacıyla kurulan BMnin kurucu üyesidir. Bu kuruluşun 51. maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkı BM üyesi ülkeler ve uluslararası hukuk açısından tartışmasız kabul edilmektedir.
Türkiye 2015 yılının temmuz ayında aldığı tarihi bir kararla açılım sürecine resmen nokta koymuştur. Bu noktadan sonra TSK, Kuzey Iraka girerek aslında bir nevi -üstü kapalı- ABD ile savaşa bir start vermiştir. Bu startın sonucunda malum 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı ve ABDnin bu darbe girişimindeki piyonları etkisiz hale getirildi. Bunun ardından Türkiye 2017 yılının Ağustos ayında ise Fırat Kalkanı Harekâtını gerçekleştirerek, ABD açısından daha önce hesapladığı harita mühendisliğinin açıkça içine daldı. Bu gerçeği uluslararası ilişkiler bazında Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel çok iyi fark etmiş olmalı ki, bu durumu Türkiye ulusal çıkarları için ABD ile savaşı göze aldı diye dile getirmiştir.
Amerika sınırımızın dibinde yer alan terör unsurlarına 4900 tırlık silah yardımında bulundu. Bu yardım bizim ve bölgemizin güvenliği açısından ciddi sorun teşkil ediyordu. Amerika Başkanı Donald Trump başta olmak üzere birçok Amerikalı yetkiliye durumun hassasiyeti ve Türkiye açısındaki öneminden bahsedildi. Bütün bu dostane uyarılarımıza rağmen durumun düzeltilmesi bir yana, terör örgütlerine silah yardımı artarak devam etti. Hal böyle olunca Türkiye Cumhuriyeti yapması gereken bütün adımları atarak Zeytin Dalı Harekatını başlatmış bulunmaktadır. Afrin, Halepe bağlı ufak bir ilçe olmasına rağmen jeopolitik konumundan dolayı önem arz etmektedir. Bu ilçe, Amerikanın Türkiye sınırında oluşturmak istediği terör koridorunun Akdenize ulaşmasını sağlayan en önemli kantonudur. Suriyenin kuzeybatısında yer alan bu dağlık ilçe, yedi beldeden oluşmaktadır. Bu beldeler; Merkez, Mabatli, Şeren, Bülbül, Şeyh Hadid, Cinderes ve Rajodan oluşmaktadır. Harekatımızın ilk gününde bu dağlık ilçeye üç farklı yerden (Afrinin kuzey, kuzeybatı ve batı yönlerinden) giriş yaparak terör unsurlarını adeta dumura uğrattık. Fırat Kalkanı harekatında şehit verdiğimiz 72 aslanımızı temsilen; Türk Silahlı Kuvvetlerine ait 72 savaş uçağı havalanarak, belirlenen 108 hedefi daha ilk günden yerle bir ettik. Geçen sene ekim ayında yapılan TRT World Forumunda konuşan Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan, Özellikle ekonomik noktada güçlü olanın haklı olarak takdim edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Haklı olanın güçlü olduğu değil, güçlü olanın haklı olduğu bir dünya. Böyle bir dünyayı kabullenmek mümkün değildir. diyerek bugüne mesaj göndermişti. Yapmış olduğumuz bu harekat ile birlikte bölgemizi sömüren, yakıp ve yıkan bir anlayışa adeta meydan okumuş olduk. Artık, güçlü olan haklı değil, haklı olan güçlüdür anlayışını ilmek ilmek dünya kamuoyunun zihnine nakşediyoruz Bu operasyonun hedefi ve amacı, bölgede kaosu oluşturan dış kaynaklı şer güçleri yok etmektir. Harici herhangi bir ırka veya sivillere yönelik bir girişim değildir. Öyle olsaydı dünyanın dört bir yanında Türkiye için gece namazlarına kalkılıp dua edilmezdi. Harekat ile birlikte artık bölge rahat bir nefes alacak. Bakınız Cerablusa Yüce Rabbimizden dileğimiz bölgenin huzuru ve refahı için operasyona katılan askerlerimizi koruyup kollamasıdır. Rabbimiz yar ve yardımcıları olsun .
Türkiye günlerdir; iktidarıyla, muhalefetiyle, bürokrasisiyle ve basınıyla topyekûn olarak bu davaya kilitlenmiş durumdadır. Çünkü bu dava, siyasal sonuçları açısından birçok deşifre edilmemiş küresel ilişki ağlarını açığa çıkartabilecek niteliğe sahiptir. Tabii bu ilişki ağlarını görebilecek ve anlayabilecek bir ferasete sahipsek eğer.
Irak ordusunun gerçekleştirdiği Kerkük operasyonu sonucunda, Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir kazanım elde etmediği beyanlarına katılmıyorum. Bütün platformlarda, Türkiye Cumhuriyeti olarak komşularımızın toprak bütünlüğü ve bölgemizin istikrarından yana olduğumuzu dile getirdik.
Bu aziz Millet; bedeninde taşıdığı her hücresiyle, vatan, millet, bayrak ve din kavramlarıyla hemhal. Tarih bunların örnekleriyle dolu. İki saat içerisinde işgal edileceği planlanan Çanakkale Savaşına bakın. O savaşta verilen yüz binlerce şehidimizi hatırlayalım. Üzerinden neredeyse bir asır geçmiş olmasına rağmen, Çanakkale Destanı halen konuşulmaya ve örnek alınmaya devam ediyor.
15 Temmuzun birinci sene-i devriyesi yaklaşıyor. Kurtuluş gecesini diri tutmak adına kolları sıvadık. Ülkemizin her köşesinde çeşitli etkinlikler ve programlar gerçekleştirilecektir. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Trabzon, Şırnak, Van ve diğerleri
Kurtuluş savaşından bu yana çeşitli sıkıntılar yaşadık. Darbeler, muhtıralar, terörizm ve katliamlar Bunların hepsi varlığımızı yok etme gayreti ve amacı taşıyordu. Kimi zaman ağır yaralandık kimi zaman ise komaya girdik. Ama hiçbir zaman ölmedik, yok olmadık.
Günler oldu halen yürüyorlar, dillerinde adalet zihinlerde kargaşa Adalet istiyoruz diyerek yollara düşen yüzlerce insan.
Elimizdeyken nimetin farkına varamıyor, kıymetini de kaybedince anlıyoruz. Neden böyle oluyor, anlamıyorum. Ama kabullendiğimiz tek nokta, pişmanlığımız oluyor. Böylesi bir ruh haliyle de ramazan ayını bitiriyoruz. Ne diyelim, sağlık olsun
Ümmet olarak maneviyatı bol bir ayı idrak ediyoruz. Ramazanla birlikte daha sabırlı, sakin ve mütebessim olmaya gayret ediyoruz. Kalp kırmıyor, sinirlenmiyor ve şer ortamlardan kaçıyoruz. Örnek bir Müslüman olmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
AK Partinin olağanüstü kongresi büyük bir coşkuyla, bayram havasında gerçekleşti. Türkiyenin dört bir yanından gelen on binler, Ankarada toplanarak bu tarihi ana şahitlik etti. Bu tarihi kongre, yeni dönemin besmelesi oldu.
Tarihi referandum sürecini alnımızın akıyla tamamlamış bulunuyoruz. Her şeyden öte bu süreci kazasız belasız geçirebildiğimiz için Rabbimize hamd etmek istiyorum. Çünkü tek bir insanın yaşama hakkı her şeyden daha önemlidir.
Tarihi halk oylamasına sayılı günler kaldı. Türkiyenin dört bir yanında ise demokrasi şenliği adeta bir bayram havasında devam ediyor. Siyasi parti liderleri, teşkilat mensupları ve sivil irade kuruluşları da kendi doğrularını anlatmayı sürdürüyor. Hal böyle iken, bende kararımın evet olduğunu belirtirken, neden evet dememiz gerektiğini de anlatmaya çalışmıştım.
Sandık başına gitmemize üç hafta kaldı. Bu kadar az bir süre kalmasına rağmen sığ bir tartışma ortamı devam ediyor. Tartışmalara baktığımız da ülkenin geleceği için Hayır cephesinden olumlu tek bir söylem göremiyoruz. Bilakis darbe anayasasına olan muhabbetlerini sergilemeye devam ediyorlar. Bu amaçla aldığım birkaç notu sizlerle paylaşmak istedim.