1
Mürsel Acay
İlkses Gazetesi Yazarımız

Gazeteci / Yazar Mürsel Acay

Yazarın Köşe Yazıları

Çöl Aslanı Ömer Muhtar'ın Kemikleri Sızlıyor

Libya’da vekalet savaşı sürüyor. Önce Kaddafi’yi devirdiler, şimdi meşru hükümeti devirmek için çabalıyorlar. BM’nin ( Birleşmiş Milletler) tanıdığı hükümeti tanımıyorlar. Halbuki BM’ye üye ülkeler konumundalar. Hatta BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesidir bu ülkelerden ikisi. Niye tanımıyorlar ? Çünkü orada planları, emelleri var. Bunu yaparken ise, başka Müslüman ülkelere vekalet verip, Müslüman’ı Müslüman’a kırdırıyorlar. Biri de devlet olarak orada olmadığını belirtiyor ancak, oraya paralı asker gönderiyor. Refah seviyesi çok yüksek, petrol ve doğalgaz açısından çok zengin rezervlere sahip olan Libya’yı ne hale getirdiler. Bu ülkede huzur ve refahın yerini kaos aldı.
Mısır, BAE(Birleşik Arap Emirlikleri) kendine yakın darbeci Hafter’i destekliyor. BM’nin tanıdığı Fayiz Es Serrac liderliğindeki hükümeti tanımıyorlar. Neden tanımıyorlar ? Çünkü Serrac kendi ülkesinin menfaati neyse onu yapıyor. Bu nedenle Serrac hükümeti gitsin istiyorlar. Bunu yaparken Türkiye’nin önünü de kesmek niyetindeler. Ancak Türkiye Libya üzerinde oynanan oyunları çoktan gördü ve tedbirini çok önceden aldı. Hem siyasi hem de askeri tedbirler alınmış durumda.
Türkiye niye Libya’da? Türkiye dost ve kardeş ülke Libya’nın kaos yaşamaması için çabalıyor. Oraya tekrar huzur ve güven ortamının gelmesini istiyor. Darbecilerin oyununu bozuyor. Vekalet savaşlarına izin vermemek için çaba gösteriyor. Bizim Libya ile geçmişe dayalı hukukumuz var. Türkiye İslam coğrafyasında kan ve göz yaşı dökülmesin diye orada.
Geçmişte Ömer Muhtar’ın ülkesini İtalyan işgalinden kurtarmak için çabasını biliriz. Ve yine Libya’nın güney komşusu Çad’ın Fransızlara karşı mücadelesinde Ömer Muhtar’ın rolünü tarih yazıyor. Ve o Fransızlar şimdi yine gözlerini ayırmadıkları Libya’da yine sahnedeler. İştahları kabarık halde ve Libya’nın yer altı zenginliklerini nasıl kullanırız diye hayal kuruyorlar. Şimdi Hafter ve müştemilatı bu yaptıklarıyla Ömer Muhtar’ın kemiklerini sızlatıyor. Gözleri sadece para gören, akan gözyaşı ve kan umurlarında olmayan batılı ülkelere hizmet eden aynı dinin mensubu ülkeler olması üzücü. Sömürücü ülkelere bile bile hizmet ediyorlar. Bu nasıl bir zihniyet anlam vermek mümkün değil.
Hafter’i darbeyle yönetime getirip, kendi menfaatleri doğrultusunda ülkeyi idare ettirecekler. Oradaki petrol ve doğalgaz kaynakları yabancı şirketlere sunulacak. Amaç petrol ve doğalgaz.Ve aynı zamanda Libya halkı yine Batılı ülkeler tarafından yönetilmiş olacak. Türkiye bu mücadelede Libya halkının yanında. Amaç Libya’yı işgale uğratmamak. Bütün çaba Müslüman kanı dökülmesin, bağımsız, hür bir Libya olsun diye.
Aslında darbeciler başarısız olmak üzere. Hafter’in başarısızlığı, buranın nimetlerini elde etmek isteyen ülkeleri kara kara düşündürüyor şimdi. Oyunu aslında Türkiye bozuyor. Bu nedenle Hafter boşa kürek çekiyor. Hafter’i destekleyenler başarısızlığı görünce yavaş yavaş kendisini terk edecekler. Libya’da görünen durum bu. Hafter’in başarısızlığı her gün biraz daha anlaşılacak…


Özlemek güzelmiş

Bu virüs insanı duygusallaştırdı mı ne. Geçmiş, film şeridi gibi gözünün önünden geçiyor
insanın. Geçmişin muhasebesini yapıyor. Kaç günlük dünya sözünü doğruluyor bu ölümlerin
yaşandığı günler. Sokak kısıtlamalarının olduğu bu günler özlem yaratıyor hani. İnsanlar
özlediğini de dile getirir oldu. Özlediğini söylemeyende söyler oldu.
Yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu az biraz daha anlar olduk sanki. Yaşamın tadını
özlüyoruz. O salgın olmadığı günlerdeki tadı hatırlıyoruz. Keşkelerimiz oluyor. Olsaydı,
olmasaydı dediklerimiz. Kırdığımız, üzdüğümüz anları hatırlıyoruz. Yaşayamadıklarımızı
hatırlıyoruz. Kıymetini bilmediklerimiz için hayıflanıyoruz. Şimdi olsaydı şöyle yapardım
dediğimiz oluyor. Arayıp sormadıklarımız tam da duygusallaştığımız bu anlarda aklımıza yeni
yeni geliyor. ‘Ya şu hastalık bir bitsin bak gör şunu yapacağım, bunu yapacağım’ diyenler de
olmuyor değil.
Demek ki; hayatı doya doya, ama mantıklı yaşamak lazımmış. Dozunda, içinden geçenleri
yaşamak gerekmiş. Hayalleri ertelememek lazımmış. Özlüyorsan söylemek lazımmış. Bir
adım atarken. Yanlış yapmamak adına, ‘Keşke’ dememek için iki kere düşünmek gerekmiş.
Hayatı kararında, güzelliklerle yaşamak lazım. Çünkü yaşam bir anda bitebiliyor. Kimseyi
incitmeden, hak hukuk yemeden, kalp kırmadan düzgün yaşamak lazım. Hiç ölmeyecekmiş
gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahret için çalışmak lazım. Ancak fütursuz değil, adam
gibi yaşanmalı, mantıklı


İnsana Verilen Değer Budur

Sağlık sistemi bize bu en tehlikeli hastalıkta bile güven veriyor. Özverili hekimler, sağlık personeli, alt yapısı sağlam sağlık sistemi bu salgınla başarılı bir şekilde mücadele etmemizi sağlıyor. Ya süper güç ülkeler ? Onlar zordalar. Burunları havada olduğu ve kendilerine çok güvendikleri için tedbir almadılar, ‘bize bir, şey olmaz’ dediler. Halbuki temkinli olmak, tedbir almak her zaman önemli. Tedbir al ki, kazaya, musibete hazırlıklı olasın.
Türkiye her konuda her alanda atılımlar içinde. Sağlık, eğitim başta olmak üzere her alanda geleceğe hazırlıklı olmak, daha ileriye gitmek için yatırımlar yapıyor, geleceğe hazırlanıyor. Hastaneler  yapılıyor ve bu hastanelerin içi son teknoloji ürünü cihazlarla donatılıyor. Bilim insanları da boş durmuyor, araştırmalar yapıyor, yeni yeni buluşlara imza atıyor.
Sağlık demişken, Türkiye’ye yeni bir anlayış yeni bir sistem getirildi. İnsana değer veren sistem. Sağlıkta önce tek sisteme geçildi. Yani her kesim, fakiri de zengini de istediği hastaneye gidebilecek duruma geldi. SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı tek çatı altında. Karmaşa yok, hizmet var. Kuyruk yok, parasızlıktan rehin kalmak yok. Paran yoksa sağlık giderini devlet veriyor.
Rüyalar ülkesi Amerika, İngiltere ve birçok ülkede durum bu mu?


Küresel Güçlerin Hegemonyasının Bitişi

Dünyayı etkileyen bu salgın hastalık bize birçok şeyi gösterdi. Yani aslında bazı şeylerin gerçekliğini görmüş olduk. Mesela küresel güçlerin gücünü gördük. Bu güçleri gözümüzde çok büyütmüşüz meğerse. Bu salgın küresel güçlerin dünya üzerindeki hegemonyasının bitişine yol açacak bence.

Merhamet etmeyen, çocuklara bomba yağdıranlar şimdi merhamet dilenip yardım istiyor. Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Yani men la yerhem la yürhem. Allah, merhamet etmeyenleri cezalandırıyor mu ne.

Belki de kendi kazdıkları kuyuya düştüler. Dilden dile dolaşan iddialara bakılırsa çok şeyler dönmüş. Bu dolaşan söylentilerin iddia mı, yoksa gerçek mi olduğunu belki de sonraki zamanlarda göreceğiz. Bu söylentilere göre Huwan eyaleti yakınlarındaki bir mağarada yabancı bilim adamlarının deneysel çalışmaları varmış. Bu iddia bazı ülkelerin istihbarat örgütleri  tarafından dillendiriyor. Birilerinin hesabı tutmayacak İnşaAllah.. Allah’ın hesabı da var bunu unutmamak lazım.

Dünya bundan böyle bu tür hastalıklara gebe. 2002 yılında Sars 2013 yılında ise Mers.. 2002 yılında Çin’de görülen Sars’ın tam da ABD’nin Irak’ı işgal etmeye hazırlandığı sırada zamanlama olarak ortaya çıkması ise manidar. Çünkü o dönemde BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden biri olan Çin Irak’a müdahale edilmesine karşı çıkıyordu..


Dünya Düzeni Değişiyor

Salgın haline gelen Kovid-19 dünyanın 5’ten büyük olduğunu gösterdi. Kibirli, kendini dev aynasında görenler salgına karşı aciz duruma düştü. İnsanlığını bilmeyen, maneviyatı olmayan, beden temizliğini bilmeyen, ruh temizliği olmayan, ne yapacağını şaşırdı.
Dünyada kendisinden başka güç görmeyen, kainatı kendinden ibaret sananlar acz içinde. Can tatlı, ölümün yüzü soğuk. Bence Suriyeli çocuğun şikayeti yerini buldu. Hani “sizi Allah’a şikâyet edeceğim” demişti. Bu mazlumun ahı sanki. Çocukların ölümünü normal gören, kayıtsız kalanlar şimdi ölmemek için çaba harcıyor. İnsan yaşamını hiçe sayanlar yaşamaya çalışıyor. Korku büyük.
Bu salgın kimsenin büyük olmadığını gösterdi. Demek ki en büyük sadece Yaradan. Bu doğruyu herkes öğrenip öyle yaşayacak artık. Manevi güç bizim milletçe sahip olduğumuz bir şey. İnancımızı kaybetmeden, tedbiri elden bırakmadan, panik yapmadan , salgın uyarılarını dikkate alarak yaşama devam.
 


Sadece Yaşamak İstiyorlar

Esed rejimi niye İdlib’e saldırıyor?  Çünkü güvenli bölgeyi ne kendisi ne de Suriye üzerinde planları olan ülkeler istemiyor. Tam güvenli bölge oluşturuluyorken İdlib saldırıları oldukça manidar. Bu saldırılarla Suriye’de kaosun devamı sağlanıyor. Demek ki Suriye’de Türkiye dışındaki ülkeler huzur ve güven istemiyor.
Suriye’de özellikle İdlib kentinde insanlar her gün ölüm korkusu yaşıyor. Ölümden kaçmak için de insanlar göç etmeye başladı. Bu göç saldırılar sürdüğü için hızlandı. Yaşama, umuda kaçış devam ediyor ve Türkiye dışında hiçbir ülke endişe içinde değil. Hiç kimse kılını bile kıpırdatmıyor. Bu kentten göç eden insan sayısının 120 bin olduğu ifade ediliyor. Bu insanlar sadece yaşamak istiyor. İnsanca yaşamak.  Ancak, tüm dünya üç maymunu oynuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi bu saldırılardan dolayı sınırımıza dayanan sığınmacıları ülkemiz artık hem ekonomik hem de sosyolojik olarak kaldıramaz. Türkiye’de 4 milyon Suriyeli var. Ve kimse Suriyeli sığınmacıların yaşamını idame ettirebilmesi için verdiği sözleri yerine getirmiyor. Türkiye bu ağır yük altında tek başına bırakıldı.
Türkiye’nin ısrarla güvenli bölge oluşturulup sığınmacıların bu bölgeye yerleştirilmesi ile ilgili çabaları sürerken, yine BM’nin Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesi ülkeden


Hangi Ara Biz Bu Hale Geldik

Zorda kalmak ne zordur. Zorda kalmayan bilmez. Çaresizlik gibisi yoktur. Çaresizlik yaşanmadan bilinmez. Ama son çare canına kıymak değildir. Çünkü yaşam, yani bedenimiz bize emanettir. O emanete iyi bakmamız lazım. Dinimiz kendi canımıza kıymayı da, bir başkasının canına kıymayı da yasaklamıştır.
İnsan eşrefi mahlukattır. Yaratılan en güzel varlık yani. Yaradan canı vermiş, o can kıymetli olmalıdır. Hiçbir şey İlahi emrin tersini yapmaya bahane değildir.
Gelelim duyarlılık meselesine… Komşusu açken tok yatan bizden değildir. Bu söz efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) sözüdür. Aslında biz millet olarak yardımseveriz. Ama biz hangi ara bu hale geldik. Maneviyatımız zayıflıyor. Günlük yaşamın akışına bırakıyoruz kendimizi. Komşuluk kalmadı sanki. Duyarsız olduk gitti. Kapı komşumuzu görmeyiz, altta kim yaşar, üstte hangi hane sahibi vardır bilmiyoruz. Biz millet olarak yedi düvele yardım eli uzatmışız. Yedi yabancıya kol kanat germişiz. Neden ülkeyi derinden üzen bu olayı görmedik acaba. Neden o insanlara bir hal satır soramadık. Niçin bir yardım eli uzanmadı bu canlara. Komşular neredeydi, hangi dünya gailesindeydi akılları. O mahallenin abisi, ablası yardım seveni görmedi mi bu durumu acaba. Sokaktaki kediyi, köpeği gözeten bizler neden eşrefi mahlukatları göremedik. Sokağa bakarken eşrefi


Güzel Bir Yaşama Doğru

Arap Baharı ile birlikte Suriye’de kaos oldu. İnsanlar paramparça, evlerinden barklarından oldular. Suriye’de bir türlü gelecek oluşturulamıyor. Bir yaşamdan başka bir yaşama geçmek isterken, denizlerde küçük bedenlerin hayatları son buluyor. Ülkede kalanlarda yaşam mücadelesi veriyor ya da hain bir kurşun veya bir hava saldırısında hayatlarını kaybediyorlar.
Oraya hiçbir ülke, bir düzen kurmak için gitmiyor. Türkiye dışında hiçbir ülke oraya iyilik yapmaya gitmiyor. Kimisi başka oluşumlara destek veriyor, kimisi de Esad rejiminin kalması için çaba gösteriyor. İnsani hiçbir çaba yok orada. Orada mutluluk ve huzur için bir eylem yok. Orada olanların hepsi kaosun devamını sağlıyor. Durum böyle olunca da Suriye meselesi içinden çıkılmaz bir hal alıyor. 
Suriye’de kaosu yaratan nedenlerden biri de kurulan, oluşturulan DEAŞ terör örgütü. DEAŞ Türkiye’ye de yönelik eylemler yaptı. DEAŞ başımıza bela olduğunda Türkiye’nin yanında kimse yoktu. DEAŞ’ın çöküşünü de Türkiye başlattı. Fırat Kalkanı Harekatı’nda 3 bin DEAŞ’lı etkisiz hale getirildi. Yine Türkiye, Suriye’deki sınır bölgesine yakın yerlerde bulunan DEAŞ’lıları etkisiz hale getiren güç oldu. Aslında DEAŞ şişirilmiş bir balondu. Ve bu balonu Türkiye söndürdü. Şimdi bazılarının “DEAŞ hortlayacak” diye sağa sola korku yaratarak, Barış Pınarı Harekatı’nı nasıl engellerim diye algı yaratma çabası var. Balon söndü, hatta patladı. O bölgede DEAŞ yok artık… Ya öldüler,


Artık Güçlü Bir Türkiye Var

Ortadoğu, Asya… Türkiye buralarda söz sahibi ve güçlü. Türkiye artık eski Türkiye değil. Oyunları bozan, gücüyle adından söz ettiren güçlü bir ülke. Bunu Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı’nda gördük. Şimdi Barış Pınarı Harekatı’nda bir kez daha görmüş olduk. Sadece biz değil, bütün dünya ülkeleri gördü.
Barış Pınarı Harekatı’nda amaç, canını kurtarmak için Türkiye’ye gelen Suriyelileri oluşturulacak olan güvenli bölgeye yerleştirmek. 8 yıl önce gelen Suriyelilerle ilgili, Birleşmiş Milletler ve diğer ülkeler, hatta diğer Müslüman ülkeler kayıtsız kaldı. Avrupa Birliği sözünü tutmadı. Türkiye bu konuda yalnız bırakıldı.
Öte yandan sınırın öte yakasında, Türkiye’ye yönelik tehditler vardı. Taciz atışları, havan mermileri geliyordu. Ülkenin güvenliği tehlikede olunca Türkiye’nin tüm uyarılana rağmen ne ABD, ne NATO ne de Avrupa Birliği’nden destek gelmeyince kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye karar verdik. Bütün uyarılara rağmen gereği yapılmayınca Türkiye gereğini yapmak için harekete geçti. Ve harekat başladı.
 Barış Pınarı Harekatı’nın amacı belli. Güvenlik bölgesi oluşturmak ve oluşturulan o güvenli bölgeye, o toprakların gerçek sahibi Türkiye’de bulunan Suriyelileri yerleştirmek. Bunun başka amacı yok. Türkiye’nin Suriye topraklarında gözü de yok. Vatanlarından sürülen, Türkiye’ye kaçmak zorunda


Demokrasi değil KAOS

Arap Baharı ile Kuzey Afrika ve Orta Doğu kaos içine girdi. ABD’nin Arap Baharı adımı, açlığı, sefaleti, kan ve gözyaşını beraberinde getirdi. Güya demokrasi götürecekti bu ülkelere. ABD’nin müdahale ettiği her yerde kaos oluyor. Kuzey Afrika, Orta Doğu, şimdi de Venezuela. ABD’nin amacı bal gibi de kaos yaratmak. Aslında bunun adı kaos yaratıp, yer altı zenginliklerini kontrol etmek ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak. Başka bir şey değil.
Gerçi Türkiye Suriye’deki oyunları bozuyor ve bozmayı sürdürecek. ABD’nin Suriye’de de yapmak istediği, sahneye koymaya çalıştığı şey bir oyun ve bu oyunu Türkiye görüyor ve müsaade etmiyor. Türkiye, artık Orta Doğu’da etkili ve söz sahibi konumuna geçti. ABD’nin yapmak istediklerine geçit verilmiyor.
ABD’nin oyunları, önce Irak’ta ve Afganistan’da sahneye çıktı. ABD, Irak’a kimyasal silah bahanesiyle müdahale etti. Ancak sonrasında Irak’ta kimyasal olmadığı ortaya çıktı. 1991 Körfez Savaşı ile birlikte Irak’ın kaderi değişmeye başladı. İlk adım bu ülkeye yaptırımlar oldu. Sonra ise Irak’ın kimyasal silahlara sahip olduğu iddiaları daha çokça dillendirilmeye başlandı. 2003 yılına gelindiğinde ABD Irak için düğmeye bastı ve bu ülkede oyunlarını sahneye koymaya başladı. “Demokrasi getireceğim “ diye girdiği Irak’a kaos götürdü. Dünyanın en


Suriye Sorunu Askeri Değil, Siyasi Olarak Çözülebilir

Suriye’deki sorun askeri olarak çözülemez artık. Bu sorun siyasi olarak çözülebilir. İdlib Mutabakatı çok önemli. Rejim kaynaklı ihlallere de dikkat etmek gerekiyor.
Suriye’deki durum tüm dünya ülkelerinin gündeminde. Suriye’deki iç savaş, 15 Mart 2011’de ülkenin güney kesimindeki Dera kentinde çıkan kıvılcımla başladı. Arap Baharı’nın da etkisiyle başlayan olaylar büyüdü ve iç savaşa dönüştü. ABD, Arap Baharı ile Orta Doğu’ya yine el uzatmış oldu. Böylece Suriye’de bu durumdan etkilendi. ABD 2003 yılında Irak’a da demokrasi getireceğini öne sürerek müdahale etti. Ama Irak’ın durumu ortada. Ya Libya… Libya’da durum daha vahim. Suriye’de yine öyle.
Suriye’de insanlar evlerinden, canlarından oldu. Göçmen konumuna düştüler. Ya Türkiye olmasaydı. Türkiye 3 milyonu aşkın Suriyeliye kucak açtı. Avrupa Birliği’nin (AB) destek sözleri havada kaldı. Hala verdiği sözlerini yerine getirmeyen AB, sanki bu gidişle bundan sonra da yerine getirmeyecek gibi.
Türkiye’deki Suriyeliler arasında ülkelerine dönmek isteyenlerde var. Ülkemizde huzur olsun, dönelim diyorlar. Ama huzur olmazsa, bu durum böyle devam ederse nasıl dönsünler. Ölümün kucağına itemeyiz onları. Ölümün kol gezdiği yerden kaçıp geldiler zaten. Bu durum devam ederken tekrar oraya dönmelerini