2

90 Yıllık Demokrasi(!) Nerede?


  • Oluşturulma Tarihi : 24.04.2014 07:21
  • Güncelleme Tarihi :

Geçenlerde televizyon kanalları arasında gezinirken bir kanalda üç beş tiyatro-sinema-dizi oyuncusunun (ne kadar da yetenekliler, on parmakta 90 marifet) demokratikleşme üzerine konuştuklarını fark edince izlemeye devam ettim. Meğerse yetenekleri oyunculukla sınırlı değilmiş. Siyaset bilimi literatürüne katkılarının yadsınamaz düzeyde olduğunu fark ettim. Büyük demokrasi uzmanları(!) olduklarına da şahit olduk. Bugünün kimi otoriter uygulamalarını eleştiren bu uzman sanatçılar 90 yıllık demokrasinin(!) yara aldığını ve giderek diktatörlüğün yükseldiğini birbirlerine anlatıyorlardı. Hepsi de buna inanıyor görünüyordu, ya 90 yılın neye tekabül ettiğini bilmiyorlardı ya da demokrasinin ne olduğunu anlamamışlardı.

Sanatçı (kim bu eleman? nerede yaşar? ne yer ne içer?) kişi demokrasiden, özgürlükten ve insan haklarından yana olursa şık olur. Ama öyle görünüyormuş gibi yapıp baskıcı yapıları savunursa çok ayıp eder. Diktatörlüğü demokrasiymiş gibi göstermeye çalışırsa seviyesini ortaya koymuş olur.

Bilindiği gibi 1950 yıllına kadar bu ülke tek parti diktatörlüğü ile yönetildi. Hiçbir siyaset bilimi kitabında tek parti yönetiminin demokrasi olarak tanımlandığını hatırlamıyorum. Demek ki bu aydın sanatçılar(!) yeni literatür geliştirmenin gayreti içinde. Garip olan bu değil, asıl garip olan kimi bilim insanının(!) da aynı yalanı tekrar etmesi. Sanatçı tek parti diktatörlüğüne demokrasi derse hata olur, cahillik olur ve ideolojik duruş olur. Ama bilim insanı bunu söylerse yalan olur, çarpıtma olur ve saptırma olur.

İkincisi 1950 yılından bugüne kadar muhtıralarla birlikte darbeciler beş kez siyasete müdahale ettiler. Herhalde hiç kimse bu müdahalelerin demokrasi adına yapıldığını ileri süremez. Zira, darbeyle demokrasinin geldiği dünya tarihinde vaki değildir.

Tek partinin dikta rejiminin demokrasi olduğu yalanını sadece inkılap tarihi kitaplarında okuyabilirsiniz ki o kitaplar da bilimsel değil, propaganda amaçlı yazıtlardır. Örneğin, bu demokrasi yalanlarından biri de Türkiye'de seçme ve seçilme hakkının 1934 yılında tanındığı yönündedir. Öncelikle şunu görmek gerekir ki, 1950 yılına kadar rejim yanlıları dışında kimsenin seçilme hakkı yoktur. 2014 Mart yerel seçimlerine kadar da bazı kesimlerin (başörtülü kadınların) seçilme hakkı yoktu. Yani Türkiye'de seçme ve seçilme hakkı gerçek anlamda 2014 yılında hayata geçmiştir. Üstelik bu ayrımcılık ve hak ihlali Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ısrarla devam ettirilmiştir.

Diğer bir uydurma hikaye, kemalist rejimin babaları demokrasiyi amaçlıyorlardı, Fakat irticacılar ve bölücüler bir türlü fırsat vermiyordu. Peki baktığınızda bu kemalizmin ilke ve inkılapları arasında demokrasi var mı? Cumhuriyet dediğiniz rejimi fiili bir diktatörlüğe çevirmediniz mi? İmkan olsaydı bugüne kadar o diktatörlüğü devam ettireceklerdi. Kısmen eğitimde, medyada, resmi ideolojiyle devam ediyor ama artık çağdışı bir mevta...

1950'de tek parti yönetimi kendi isteğiyle mi demokrasiye geçti? Hayır. İkinci Dünya Savaşından sonra Soğuk Savaş başlamış, Türkiye'ye yönelik tehdit oluşturan dev bir Sovyetler Birliği vardı. Türkiye, kendini güvene almak için Batı ittifakında yer alma girişimleri başladı. Batı ülkeleri "Bizle beraber olacaksan bir tür demokrasiye (en azından seçimler olsun) geçmelisin" dediler. Dikta rejim kendince bazı önlemler alarak bu teklifi kabul etti. 1946 yılında siyasi tarihe komedi olarak geçen açık oy-gizli sayım seçimlerini yaptılar. Fakat 1950 yılında halktan bir tekme yediler. Gidiş o gidiş.

Türkiye'nin demokratikleşmesi ve insan haklarına önem vermesi son 30 yıllık bir süreçtir. Özal ile başlayan süreç ağır aksak ilerliyor. Zaman zaman sorunlar yaşanıyor, bunlar eleştirilebilir ve eleştirilmelidir. Bugünkü Hükümeti en ağır şekilde eleştirebilirsiniz ama otoriterliği eleştirirken diktatörlüğe methiye dizmeyin bari. Komik oluyor, hem de çok...

90 Yıllık Demokrasi(!) Nerede?
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen