National Geographic Channel (NGC)'de yayımlanan ve sunuculuğunu enfes bir şekilde Ozan Güven'in yaptığı 'Ahmak Bilimi' programı, hem eğlendiriyor hem düşündürüyor. Tıpkı Nasreddin Hoca gibi... Günlük yaşamda insanların, bilim ve fiziğin temel kurallarını dikkate almadığından düştükleri zor durumları ekrana taşıyor. Ahmaklığı bilimsel bir gösteri ve güzel bir sunumla ortaya koyuyor. Buna benzer bir analoji ile bir Ahmak Siyasetinden bahsetmek mümkün.
Siyaset, bilimsel olarak toplumsal değer ve kaynakların barışçıl bir biçimde dağıtılması şeklinde tanımlanır. Başka yerlerde ise, güç, iktidar ve otoritenin barışçıl bir şekilde el değiştirmesi olarak görülür. Siyaset, özünde barıştır ve toplumsal barışçıl ilişkileri merkeze alır. Siyaset toplumsal düzeni, adaleti ve güvenliği sağlamak, çatışmalı ilişkileri yönetmek ya da çözmek ve barışçıl bir toplumu hedeflemektedir. Siyaset her türlü şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Tarihsel olarak bakıldığında siyasetin evrilmesi fiziksel şiddet (savaş, işkence, çocuk istismarı vs), yapısal şiddet (fakirlik ve açlık), sosyal şiddet (Ayrımcılık, ırkçılık, tahakküm, baskılar v.s.) ve ekolojik şiddet (çevre kirliliği, aşırı tüketim v.s.) ile mücadele şeklinde bir gelişme göstermiştir. Siyaset her türlü şiddeti ortadan kaldırarak gerçek barışı, pozitif barışı ya da Kuran'ın ifadesiyle (Darus)-Selamı sağlamayı hedeflemektedir. Bunlar, aynı zamanda siyasetin özelliği ve kurallarıdır. Bunun dışında kalan siyasi atraksiyonların tümüne kısaca Ahmak Siyaseti demek yanlış olmaz.
Ahmak siyaseti tahakkümü, baskıyı, şiddeti, iktidarı ve çatışmayı merkeze alır. Esasında bu siyaset değildir, muktedirlerin işine geldiği için siyaset diye uydurdukları faaliyetlerdir. Siyaset, bütün filozofların amaçladığı ve herkesin mutlu olabileceği ideal bir toplumu arar, yoksa şarlatanların iktidar sürüp topluma her türlü şiddeti uyguladığı bir toplumsal düzeni değil.
Her türlü şiddeti iktidara gelme ya da iktidarda kalmanın bir aracı olarak gören anlayış, siyasi, ahlaki ve insani olmadığı gibi, sürdürülebilir de değildir. Yeryüzünde uzunca süren bir diktatörlük, darbe düzeni ya da baskı yönetimi gördünüz mü hiç? Bu ahmak siyasi düzenleri genellikle dünya tarihinde kısa yer tutarlar. Özellikle demokrasi ve insan hakları gibi, ahmak siyasetini tümden reddeden anlayışların yaygın olduğu günümüzde, dikta rejimler ve baskıcı yönetimler tek tek alaşağı edilmektedir. Bunda rasyonel düşünenler için ciddi derslerin olduğunu görmek gerek.
Ülkemizin 65 yıllık demokrasi tecrübesine ve dünyanın en gelişmiş insan hakları rejimlerinden biri olan Avrupa Konseyi kurucu üyesi olmasına rağmen, Ahmak Siyasetini bir türlü aşamadığını görüyoruz. Toplumsal düzenin doğal bir parçası olan çatışmaları barışçıl yollarla çözmek yerine, şiddet ile derinleştirmektedir. Fiziksel şiddeti doğuran bu anlayış, beraberinde yapısal, sosyal ve ekolojik şiddeti üretmektedir. Temel işlevi, bu şiddet döngüsünden çıkmak ve barışçıl bir toplumsal düzen kurmak olan siyaset kurumu, aksine bu şiddet sarmalından yararlanmayı tercih etmekte ve Ahmak Siyasetinin toplumu teslim almasına neden olmaktadır. Maalesef kariyerist bir takım bilim insanları(!) da, kariyer uğruna bu Ahmak Siyasetine, bilimden, rasyonaliteden ve en önemlisi ahlaktan yoksun bir Ahmak anlayışı ile katkı sağlamaktadırlar.
Çözüm ise, siyaseti gerçek mecrasına çekecek bir ahlaki anlayışı geliştirmektir. Çatışmayı, şiddeti, baskıyı, tahakkümü, yolsuzluğu ve gücü merkeze alan Ahmak siyaseti yerine, uzlaşmayı, barışı, güvenliği, eşitliği, hakkı ve adaleti önceleyen bir Ahlak Siyasetine ihtiyaç vardır. Yani gerçekten saf ve barışçıl siyasete.