Sayfa Yükleniyor...
Orta Doğu’da dikta rejimlere karşı 2010 yılının başında başlatılan halk hareketleri ya da devrimleri bir yıl kadar sorunsuz ve başarılı bir şekilde devam etti. Önce Tunus, sonra Mısır’da tiranlar kaybetti ve görece demokratik yönetimler kuruldu. Libya’da tiran gitti, fakat diğerlerinde olduğu gibi, bir istikrar kurulamadı. O zamanlar Arap Baharı’nın domino etkisinden fazlaca bahsediliyordu. Orta Asya toplumları bile ümitlenmişlerdi bu süreç sonunda demokratikleşeceklerine. Fakat süreç Suriye’ye gelince hem ülkenin demografik, kültürel ve siyasi yapısı hem de ülkenin bölgesel ve küresel siyasetteki öneminden dolayı süreçte bir duraklama başladı. Bu aslında ilk raunddu.
Suriye’de sürecin duraklaması devrimin görece başarılı olduğu ülkelere de etkisi oldu. Tiranları bertaraf eden ülkelerde çoğulcu, kapsayıcı ve hoşgörülü bir demokratik yönetim yerine Tunus dışındakilerde mezhepçi, tarikatçı ve kabileci anlayışlar geçtiler. Bunların sürdürülebilirliği oldukça zordu. Aynı zamanda, Irak ve Suriye’de oldukça öfkeli ve şiddet yanlışı radikal gruplar ortaya çıkmaya başladı. O zamana kadar küresel şiddetin patronu sayılan El-Kaide bile bu yoğun, ahlak ve vicdan sınırlarını zorlayan şiddetten şikâyet eder oldu. Daha önce halk devrimlerini destekleyen Batı ülkeleri hem devrimin olduğu ülkelerde istedikleri gibi seküler bir rejimin kurulamaması, hem de Irak ve Suriye’de ortaya çıkan radikal gruplar neticesinde politika değişikliğine gittiler. Suriye’de bir İhvan yönetimi görmektense Esad’ı ehveni şer olarak kabul edip desteklerini çektiler. Bu arada Mısır’da karşı devrim darbeci Sisi ile gelirken Libya’da patlak veren iç savaş derinleşerek devam etmektedir. Bu da Arap Baharı sürecinde ikinci raund sayılabilir.
Arap Baharında üçüncü raund, ABD’nin Suriye’den asker çekmesi ve alanı Rusya’ya devretmesi ile başlamış oldu. Süreç bu haliyle devam ederse, sonu Orta Doğu’nun Ortaasyalaşması olacaktır. Nasıl mı?
Emperyalizm her türlü biçimiyle ahlakdışı ve insanlık dışıdır. Bunun doğulusu batılısı, Müslümanı gayr-Müslümanı olmaz. Başkasına tahakküm kurma istedi, kendisini başkasından üstün görme anlayışı, başkasının adına karar verme dürtüsü, başkasına rol biçme düşüncesi şeytanidir ve sonu şeytanlaşmaya götürür. Bu zihniyetin en ufak bir kırıntısı bile bir insanı insanlıktan çıkarmaya yeter de artar bile. Fakat, uluslararası ilişkilerde bir hükümet ya da üst otorite olmadığından - literatürde bu duruma anarşi denmektedir- küresel düzen, barış ve istikrardan tarih boyunca büyük güçler denilen güçlü ülkeler sorumlu tutulmuşlardır. Onların ahlaki sorumluluğundadır. Bu süreci büyük oranda kötüye kullanmışlardır, fakat dünya barışına katkıları da göz ardı edilmemelidir. Bu süreçlerin sömürülme düzeyi hegemonik gücün ahlaki ve demokratik düzeyine bağlıdır. Bunlar genellikle uluslararası ilişkilerde tilki paylaşımını tercih ederler, fakat sınırı aştıklarında sadece demokratik bir kamuoyundan tepki alırlar. Demokratik olmayanı ise, sömürüyü halkına bir hak olarak tanıtır ve o yönde de ciddi destek alır. Rusya tarihi bunun açık bir örneğidir.
Obama döneminden beri ABD, dış politikada önceliği Pasifik ya da Büyük Okyanusa vermeye başladı. Ortadoğu uzun bir zaman sonra ikincil plana itildi. Fakat Arap Baharı ve Suriye’de işin kontrolden çıkmasıyla geçici olarak Orta Doğu’ya yönelmişti. Trump’ın ikide bir yalan yanlış bilgilerle Suriye’de bir ay kalacaktık demesinin nedeni de budur. Trump siyasetten çok ekonomiye, dış politikadan ziyade iç politikaya önem veren, büyük güç rolünü önemsemeyen bir iş adamı (henüz politikacı olamadı). Pasifik ona daha cazip geliyor, çünkü para orada.
Bu durumda Orta Doğu’nun gelecek tasarımı Rusya’ya kaldı. Rusya Soğuk Savaş döneminin iki süper gücünden biriydi. Sonra Batıdan para dilenecek duruma düştü. Son yıllarda artan petrol ve doğal fiyatları ve Putin gibi bir otokratın yönetiminde güçlenirken, ABD’de Trump gibi siyasetten anlamayan ve ona sürekli alan açan bir iş adamının gayretleriyle yeniden bölgesel güç statüsünü bir adım ileri taşıyarak bir büyük güç olma yolunda büyük mesafeler kaydetti. Rusya bugün en azından Orta Asya ve Orta Doğu’da oldukça güçlü bir aktör olup Trump’ın tutarsız ve oynak politikaları sonucu giderek de güçlenmektedir.
Bu süreç devam ederse - ki Uluslararası İlişkiler mantığı açısından zor olsa bile bir süre devam edebilir – çok da ümitvar olmayan Ortadoğu ülkeleri giderek Rusya uydusu birer Orta Asya ülkelerine dönüşecektir. Rusya zamanla, Bağımsız Devletler Topluluğu(BDT) üyeliklerini Orta Doğu’ya da genişleterek bölgeyi uyduları arasına katacaktır. Soğuk Savaş döneminde bile sadece Suriye’de kısa bir dönem de Mısır’da etkili olabilmişti. Bugün Soğuk Savaş’tan daha büyük bir fırsat yakalamışken bunu ıskalamak isteyeceğini zannetmiyorum.
Kendi sorunlarını çözme yeteneğinden yoksun Ortadoğu halkaları bir emperyal güçten diğerinin gölgesine sığınmaktan kurtulamıyorlar. Bu sürecin kaçınılmaz sonucu Orta Asya otokrasilerine dönüştür. Umarım yanılırım, fakat durum bu.