Mezopotamya kültürlerin, dillerin, dinlerin ve medeniyetlerin merkezidir. Dünya tarihi boyunca medeniyetin merkezi olmuş Irakın bugünkü harap ve bitap düşmüş hali zalimlerin, diktatörlerin ve sömürgecilerin insanlığa verebildiği tek şeyin vahşet olduğu bütün dünyaya göstermektedir.
Dünyanın ilk medeniyetlerinden Sümerlerin merkezi, tarihin ilk medeniyet göstergesi kabul edilen Hammurabi kanunları, dünyanın yedi harikasından biri olan Babilin Asma Bahçeleri, dünyanın ilk büyük kütüphanelerinin kurulduğu Bağdat; ilmin ve irfanın merkezi olan Bağdat önce Barbar Cengizin, ardından Saddamın ve son olarak da Bushların hedefi oldu ve koca bir medeniyet, insanlık tarihinin ve insanlık hafızasının yok oluşunun resmi haline geldi.
BBC Prime televizyonunda Rönesans ile ilgili olarak izlediğim bir programda Rönesans aslında ilk olarak Bağdatta başladı demişti. Çünkü 12 yüzyılda ve13. yüzyılın başlarında Batıda bir manastırın kütüphanesinde 5-10 kitap var ise amma zengin kütüphanesi var denirmiş. Oysa o zamanlar Bağdatta Kütüphaneler caddesi vardı deniyordu. Peki o kütüphanelere ne oldu? Barbar Cengiz geldi ve Bağdatın bütün o kütüphanelerini ateşe verdi.
Cengizin yıkımından sonra toparlanan Irak, Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına kadar, eskisi kadar olmasa da Ortadoğu ve İslam dünyasının önemli merkezlerini barındırır oldu. İngiliz mandası altına alınan Irakta Cengizin barbarlığını aratmayacak vahşetler yaşanmıştır. İngilizler zamanlarda 920li yıllarda Kürtlerle birlikte ayaklanan Şiilere yönelik de büyük katliamlara giriştiler. Saddam diktatörlüğü döneminde yine başta Kürtler ve Şiiler olmak üzere bütün toplum benzer zulümlere ve insanlık dışı muamelelere maruz kaldılar.
Saddamın barbarlığına son vermek ve demokrasi getirmek vaadiyle ülkeyi işgal eden I. ve II. Bushlar, İngilizleri ve Saddamı şiddet ve terörde aratmadılar. Cengizin tahribatından daha büyük tahribatlara neden oldular. 11 yıldır bir türlü istikrarı yakalayamayan ve her gün şiddetle uyanan Iraklılar, son günlerde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) denen örgütün başını çektiği yeni bir şiddet ve kaos dalgasına teslim olmuş durumda. Zenginlik içinde yüzen ülke, fakirliğin pençesinde kıvranmaktadır. Bunun temel nedeni kötü yönetişimdir. Halkın iradesini hiçe sayan yönetimlerin halka verebilecekleri hiçbir şey yoktur. Maalesef Irakta düzen, barış ve istikrar artık çok ırak görünmektedir.
Bugün Irak dendiğinde ne Hammurabi kanunu, ne Babilin Asma Bahçeleri, ne de Bağdat kütüphaneleri akla geliyor, aksine akla gelen ilk şey kan, gözyaşı, acı ve dram. Yok olma ile yüz yüze bir ülke ve sefaletin pençesine kıvranan insanlar. Kaos ve şiddetin olağan, işkence ve zulmün hayat tarzı haline geldiği bir yer olmuş Irak.
Bu kadar acı ve dramın üzerine, çoğu Müslüman olan ülkelerin realpolitik safsatası ile durumdan çıkar elde etmeye çalışmalarını oldukça gayri ahlaki, gayri insani ve hatta sömürgeci olmasının ötesinde, zamane Müslümanların ahlak düzeyi ve kardeşlik anlayışını da yansıtmaktadır.
Irakta kötü emellerini meşrulaştırma için büyük dış politika ve uluslararası ilişkiler analizleri yapanların ve tarihten yanlış referanslar vererek karanlıkta ne kapabiliriz cinliğine girmeye meyilli beyinlerin ne Iraka ne de insanlığa verecekleri bir şey yoktur. Irak halkı sadece iyi niyetli ve saygın bir desteğe ihtiyaç duymaktadır.
Saddamın merkeziyetçi, tekçi, ayrımcı ve dışlayıcı kodlarıyla kodlanmış bazı siyasetçilerin Irakta federasyonu bile zararlı görmesi, ülkeyi bugünkü seviyeye getirmiştir. Zira merkeziyetçi yönetimin merkezindeki aktör olan El-Maliki iktidara gelince Saddamcılık oyunu oynamaya başlamış, Sünnileri dışlamış, gücü yettiği kadar da Kürtleri kontrol etmeye ya da düzen dışına itmeye çalışmıştır. Toplumun bazı kesimlerini dışlayan bu anlayış, Sünnileri IŞİD ve benzeri yapıların doğal müttefiki haline getirmiştir. Bugün El-Maliki bu hatasının cezasını çekmektedir diyeceğim, fakat mağdur olan o değil, maalesef yine halk olmuştur.
Çözüm ise, barışçıl bir şekilde herkesin hak ve hukukunu koruyan, katılımcı, şeffaf ve ayrımcı olmayan bir müzakere ve barış sürecidir. Gerçekçi olmayan ve kısmen Şii tahakkümüne yol açan 2005 Anayasası yerine, adil ve eşitlikçi güç bölüşümüne dayalı bir demokratik yapıya ihtiyaç vardır. Hatta merkezi oldukça zayıf üç bölgeli bir konfederasyon, bugünkü Irak bağlamında çok daha gerçekçi ve barışçıl olacaktır.