Sayfa Yükleniyor...
2014 Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz bir çalıştayda sunulan konuşmaların derlemesinden oluşan "BARIŞ HAKKI" isimli bir kitabı Prof.Dr. Bilal Sambur ile birlikte bu hafta yayımladık. Arka kapağında barış hakkının felsefesini, ahlak ve insanla ilişkisini anlatan kısa ve öz bir metin var.
"Barış insani ve ahlaki bir ilke olduğu kadar, bir ideal ve bir erdemdir. İnsanlar tarih boyunca gerçek bir barışa kavuşmak için çaba sarf etmişler. Dinler, filozoflar ve bilimler hep gerçek bir barış ya da selamın nasıl sağlanacağının yollarını aramışlar. İnsanlık ailesinin tüm fertlerinde bulunan insanlık onuru, şeref ve haysiyetinin korunması, insanların insanca yaşayabilmesi ve insan haklarından tam olarak yararlanabilmesi için barış bir zarurettir. Bu nedenle, uluslararası insan hakları belgelerinde barış bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir.
Barış hakkı, diğer tüm insan haklarıyla ilintili, ilişkili ve onları doğrudan etkileyen kapsayıcı ve çok boyutlu bir haktır. Barış hakkı diğer bütün insan haklarının içinde yüzdüğü bir nehir, ya da diğer hakların üzerinde yeşerdiği bir tarladır. Bu nedenle, insanın kendisini tam olarak gerçekleştirebilmesi için barış hakkının sağlanması esastır.
Barışın olmadığı yerde korku, baskı, şiddet, açlık, adaletsizlik ve güç politikaları belirleyici olur. Böyle bir ortamda, gerçek anlamda özgürlük, eşitlik, inanç, iman, ahlak ve adaletin sağlanması zordur.
İnsanın fıtratında, doğasında ve ahlaki mayasında var olan şey çatışma değil, barıştır. Bu nedenle, barışın tesis edilmesi herkes için ahlaki, dini, akli ve vicdani bir görevdir."
Barış hakkı diğer haklardan yararlanabilmemiz için bir zemin ve aslında bir önkoşuldur. O olmadan diğer haklardan yararlanmamız zordur. Bu hakkı sağlamanın yegane yolu da barışçıl yöntemlerdir. Ronald Reagan da barışı "çatışmanın yokluğu olarak değil, çatışmaları barışçıl araçlarla yönetme kabiliyeti" olarak tanımlamaktadır. Çatışma günlük hayatın doğal bir parçasıdır, fakat önemli olan bu çatışmaları barışçıl bir şekilde yönetebilmektir. Çatışmalar barışçıl yöntemlerle yönetilmediğinde ortaya şiddet, kaos, gözyaşı ve gayri ahlaki uygulamalar çıkar.
İnsanın ahlaki eşitliğine ve özgürlüğüne inanan insanlar, tüm insanları kendileriyle eşit gördüklerinden insanların acı çekmesine tahammül edemezler. İnsanı renk, dil, din, cinsiyet, felsefi düşünce ya da ideolojisine göre değil, insan olarak görürler. Ve insanlara insanlık onuruna yakışır bir şekilde değer verirler. Fakat insanları farklı temellerde gruplandırıp renklerine göre değerlendirenler, kendilerinin ait oldukları kimlikleri kutsar, önemser, daha değerli ve üstün görürler, diğer kimlikleri ötekileştirir, tehdit olarak algılar veya yok etmek isterler ya da tahakküm etmek isterler. Bu anlayışın sonucu doğal olarak çatışma ve şiddet olarak ortaya çıkar. Ve herkes kendince haklı(!) davası uğrusuna mücadele eder ve "öteki"ni yok etmeye çalışır. Şiddet şiddeti besler ve cennete namzet dünya elbirliğiyle cehenneme dönüştürülür.
Sonuç olarak şiddet ve silahla barış olmaz, olamaz da. Silah ve baskı ile belki şiddeti geçici olarak ortadan kaldırabilirsiniz fakat çatışma farklı safhalarda devam eder. Uygun zemin bulduğunda patlak verir. Sürdürülebilir bir barış için ve barış hakkının sağlanabilmesi için öncelikle herkesin herkesi eşit insanlar olarak görmesi ya da bunu sağlamaya çalışan eşitlikçi ve adil siyasal bir sistemin kurulması gerekir. Bu nedenle, Einstein "barış savaşın yokluğu demek değildir aslında, adaletin, hukukun ve düzenin yani devletin varlığıdır" demektedir. Fakat siyasal sistem ya da devlet ve bileşenleri tüm vatandaşlara eşit ve adil bir şekilde yaklaşamazsa, ortaya "tehlikeli bir çete" ya da "derin devlet" denen canavar ortaya çıkar. 1990'lar ve 28 Şubat döneminde bu çetelerden oluşan derin ilişkiler ağını herkes haqqal-yeqin müşahede etti. Bugün de temelde herkese eşit davranması ve tarafsız olması gereken bazı kamu görevlilerinin Silvan ve diğer birçok şehirde evlerin duvarlarına faşizan, militer, ötekileştirici ve tehditkar sloganlar yazması, barışa hizmet etmez, kamu güvenliği ve barış hakkını sağlamaz. Aksine bu zihniyet ancak barışı sabote edebilir. Yetkililer derhal önlem almalı ve kamuyu bu çetelerden temizlemelidir.