Barış süreçleri birer fırsat olarak ortaya çıkarlar fakat aynı zamanda aktörler için riskler ve tehditler içeren hassas dönemler olduğunu unutmamak gerekir. Barış süreçleri sabır ister, erdem ister ve cesaret ister. Barış, çatışmadan daha zordur zira herkes çatışabilir fakat herkes barış yapamaz. Barış kabul edilen ya da saygı gösterilen bir şey olmanın ötesinde yapılan bir şeydir. Bir şeyi yapmak için de onu öğrenmek lazım. Öğrenmeden bir şeyi yaparsanız sonunda hedeflediğiniz ya da düşlediğinizden farklı bir sonuç elde edebilirsiniz. Bu nedenle, barış süreçlerinde en önemli faaliyetlerden birisi de barış eğitimidir. Türkiye'deki süreçte aslında karşı karşıya kaldığımız durum tam da budur. Barışı yeterince bilmeyen, barıştan anlamayan hatta barışı sevmeyen bir takım kişilerin barıştan sorumlu ekibin içine serpiltilmiş durumdadır. Bu nedenle, sağlıklı bir süreç olmuyor, yeterince ve zamanında şeffaflık oluşmuyor, katılım sağlanamıyor, çatışma dili ortadan kaybolmuyor ve barış dili gelişmiyor.
Bu çerçevede, halihazırda barış süreçleriyle ilgili üzerinde çalıştığım akademik bir çalışma bugünkü süreçle ilgili olduğu için elde ettiğim bazı bulguları paylaşmak istiyorum.
Barış sürecinin sağlıklı ilerleyebilmesi için sürecin ateşkes, müzakere ve reform aşamalarının her birinde atılması gereken adımlar var. Bunlar barış sürecinin hazırlık safhasını da kapsayan Çatışmayı yatıştırma ya da ateşkes safhasında; 1) Ortak bir sorunun var olduğu taraflarca kabul edilmesi 2) Sorunun bütün boyutlarıyla ve doğru bir şekilde tanımlanması ve 3) Teşhisten sonra çözümün barışta olduğuna tarafların bir karara varması. Çatışmayı çözme ya da müzakere safhasında atılması gereken adımlar ise; 1) Çatışma dilinin terk edilmesi 2) Taraflar arasında kapsamlı bir diyalog kapısının açılması 3) Geçmişle yüzleşme mekanizmalarının kurulması ve 4) Barış sürecini yürütecek arabulucu, kolaylaştırıcı ya da danışmanlık edecek güçlü, tarafsız, konuyu bilen üçüncü bir tarafın belirlenmesi. Çatışmayı çözme aşamasında yukarıda sayılan yapısal tehditlerin yanında bir çok konjonktürel risk de vardır. Bunlardan en önemlileri şunlardır: 1) Bir tarafın ağır önkoşullar şart koşması; 2) Siyasal ve toplumsal katılımın sağlanamaması; 3) Belli bir aşamadan sonra sürecin gerekli ölçüde şeffaflık kazanmaması; 4) Güncel gelişmeler sonucu olası provokasyonlar.Son olarak Çatışmayı dönüştürme ya da reformlar safhasıdır ki her barış sürecinin varmak istediği bir aşamadır fakat bu aşamaya varmak yeterli değil. Bunu sürdürülebilir kılacak değişim ve dönüşümleri gerçekleştirmek önemlidir. 1) Barışı kurumsallaştıracak yapısal ve anayasal reformların yapılması ve 2) Barışı toplumsal tabana yayacak ve kalıcı kılacak olan toplumsal entegrasyon faaliyetleri, kapasite geliştirme ve insan hakları ile barış eğitiminin yaygınlaştırılması gerekir.
Toplumsal kapasite geliştirici bu faaliyetlerin yapılmaması çatışmayı kısmen yönetilebilir bir çizgiye çekebilir fakat zamanla şiddete de dönüştürebilir. Bu safha aslında bir iceberge olarak tanımlanan çatışmanın buzdağının altında kalan çıkarlar, algılar, kültürler, inançlar ve ihtiyaçlar gibi çatışmaya neden olan unsurları ortadan kaldırma safhasıdır. Bunlar yapısal reformlar, barış ve insan hakları eğitimi ile ortadan kaldırılmazsa sürecin zamanla tersine dönmemesi için bir neden yoktur. Çünkü çatışmanın bazen temelini oluşturan yasal ve anayasal reformlar yeniden otoriter ve dışlayıcı bir yönetime zemin hazırlar ve aynı şekilde sivil değerler eğitimi alamamış ya da çatışmayı çıkar yol olarak görmeye başlayan (yeni nesil) yöneticiler, eski baskıcı ve dışlayıcı temel üzerinden ötekileştirici ve dışlayıcı bir dalgaya kapılabilir.
Türkiye'de mevcut barış süreci aslında daha ikinci safhanın başındadır. G. Afrika ve K. İrlanda örneklerinde görüldüğü gibi, barış süreçlerinin ilk safhalarında genellikle şiddet artar ve bu ilk dönemlerdeki şiddet, barış sürecinin varlığı ve sürdürülebilirliliğini çok ciddi anlamda tehdit edebilir. Barış süreçlerinde ciddi reformlar yapılmazsa bile sürecin varlığı bizatihi önemlidir. Zira normalleştirme, karşılıklı anlayış ve önyargıların ortadan kaldırılması gibi çatışmayı derinleştiren unsurları ortadan kaldırabiliyor. Fakat şu da bir gerçektir ki süregelen bir süreçte reformlar yapılmaz ve hızı yavaşlatılırsa süreç uzun zamana yayılabilir ve bu da süreci daha çok tehditlere açık hale getirebilir. Bu nedenle, süreçte doğru zamanda doğru adımlar atılarak, ve barışın ruhuna uygun bir söylem ve tutarlı eylemlerle tedrici fakat kararlı ve sabırlı bir şekilde devam etmek herkesin yararınadır.