Sayfa Yükleniyor...
Son 20 yılda küresel çatışma sayısı 99’dan 400’lere artarak dört katına çıktı. Dünyada teknoloji, ekonomik kalkınma, demokrasi ve insan hakları bilgisi, iletişim, küreselleşme ve ilişkiler arttıkça liberal tezlerin aksine, barış ve entegrasyon değil, ayrışma ve çatışma arttı. Peki yerelden küresele barış inşa etmek mümkün mü? Mümkünse nasıl? Değilse, tek yol makyavelist ahlaksızlık mı? İslam, İslam dünyası ve düşüncesi buna çare olabilir mi? İslam hem kelime anlamıyla hem de dini anlayışıyla barışı düşüncenin ve eylemin merkezine almıştır. İslam çatışmayı, savaşı değil, barışı kutsamıştır. İslam kelime anlamıyla pozitif yani sosyal adaletin ve adaletli ilişkilerin sağlandığı, hak ve özgürlüklerin garanti edildiği (gerçek) barış demektir. Sadece kelime olarak değil anlayış olarak da barış emredilmiştir. Sadece saldırıya uğrayınca misli ile savunmayı hoş görmüştür. Aksi takdirde savunmada bile aşırı gitmeyi yasaklamıştır.
İslam Mekke’nin fethini değil, Hüdeybiye Barışı’nı zafer saymıştır. Yine İslam yılın üçte birini (1/3) yani dört ayı barış zamanı olarak tayin etmiştir. Mutlak anlamda barış, savunma dışında savaşı yasaklamıştır bu aylarda. Sadece savaşmamayı değil, bu aylarda yapılan iyiliklerin ve kötülüklerin özgül ağırlığı daha fazladır. Dolayısıyla, bazılarında kötü olan insan doğasını iyiliğe, barışa zorlamaktadır. Tevbe Suresi 36. Ayeti bu gerçeği net olarak şöyle ifade etmektedir. “Biliniz ki, Allah’a göre ayların sayısı, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gün koyduğu ölçü uyarınca Oniki (12)’dir; ve bunlardan dördü haram aylardır. İşte Allah’ın her zaman geçerli ve sapasağlam yasası budur. O halde bu aylar konusunda, kendinize yazık etmeyin (Tevbe-36).” Peki, kelime anlamı ve düşünce iklimi barış olan İslam’ın bu güzel ilkesine İslam toplulukları ne derece riayet ediyor?
Dünyada bulunan çatışmaların büyük bir kısmı (2017’de dünyadaki 39 savaşın 24’ü yani yüzde 60’ı) maalesef İslam topluluklarının ağırlıklı olduğu topraklarda vuku bulmaktadır. Ve bu savaşların yüzde 90’ı İslam’da hiç yeri olmayan iç savaş, yani kendi aralarında yapıyorlar. Barış ayları geldi, bari bu aylarda barış olsun anlayışını yıllardır çatışma ve barış konusunda çalıştığım halde literatürde ya da siyasi ve askeri liderlerden hiç duymadım. Küresel barış için dünyaya örnek olacağı yerde, küresel çatışmada liderliği kimseye kaptırma niyetinde değil. Barışçıl yöntemlerle sorun çözmek yerine, şiddetle ve çatışma ile sorunlarını daha da derinleştirmede mahir bir kültür üretmiş. Dünyanın en azılı şiddet üreten terör örgütlerini ve terör rejimlerini kurmakta bir numara. Ve sorsan niye bu kadar şiddet, çatışma ve fitne üretiyorsun diye, Kur’an’ın ifadesiyle “biz ancak ıslah edicileriz” derler. Dünya barış havzalarının hiç biri İslam dünyasında değil, aksine çatışma bölgeleri burada. Neden? Bazı sesleri duyar gibiyim emperyalizm. Evet emperyalizm bu işin doğasında var, fakat etkisi yüzde 10’u geçmez. Suçun yüzde 90’ı yerelde üretilir, yerelde dayatılır ve yerelde uygulanır.
Kur’an barışta ölçüyü koymuş, yöntemi çizmiş ve reçeteyi sunmuştur. Bunu çeşitli amalarla, fakatlarla, aslındalarla tersine çevirmek suça ortak olmaktır. Aslına, dinin ahlaki ve vicdani ilkelerine dönmeden, düşünce ve eylemleri ile İslam olmadan, sözle, hamasetle, başkasını suçlamakla İslam olunmaz. Bu zihniyetle, İslam dünyasına barış gelmez. İslam dünyasının İslam ilke ve prensiplerini uygulamada İslam olmayan ülkelerin gerisinde kaldığı gerçeği maalesef bilimsel araştırmalarla da ispatlanmıştır. (Detaylar için 2010 yılında yayımlanan Global Economy Journal’de yayınlanan “How Islamic Are Islamic Countries “İslam ülkeleri ne kadar İslami?” başlıklı makale. Erişim için http://islamicity-index.org/wp/wp-content/uploads/2015/11/how-islamic-are-islamic-countries.pdf).
İslam dünyası sadece Kur’an’da sunulan reçetelerle dünya barışının kilidini açabilir, küresel barışa hizmet edebilir. Tek şartı önce kendi gerçekten İslam olacak. İslam ilke ve prensiplerine inanacak ve onları uygulayacak. O zaman öz eleştiri zamanı, nefis muhasebesi zamanı ve BARIŞ ZAMANI. Evet tam da zamanı. Şimdi değilse ne zaman?