Barışa Giden Yol?-1


  • Oluşturulma Tarihi : 17.08.2015 05:57
  • Güncelleme Tarihi :
Barışa Giden Yol?-1 yazının resmi

Türkiye’de çeyrek asrı aşkındır toplumsal enerjiyi tüketen ve toplumun temelini sarsan kirli bir savaş devam ettirilmektedir. Yoğun şiddet içeren bu savaşta neredeyse her gün insanlar ölüyor. Bu savaşta sadece insanlar ölmüyor, aynı zamanda kullanılan bazı yöntemler sonucu insanlık da ölüyor. Ve toplumda yaygınlaşan çatışma dili ve faşizan duygular giderek sadece özgürlük ortamını ve demokratikleşmeyi zayıflatmıyor,  hem ahlakımızı hem de inancımızı aşındırıyor. Kısacası bu kirli savaş sonucu, toplum maddi ve manevi kan kaybediyor. Bütün bu gayri ahlaki ve gayri insani gelişmelerin cunta Anayasasının ikinci maddesinde ifade edilen bu ülkenin sahibi olan devletin (her kimse ve neyse) umurundaymış gibi görünmüyor. Aksine devlet denen yapı - devlet içinde yuvalanan yapılar demek daha doğru - çoğu zaman gücünü konsolide etmek için bu durumları provoke, hatta terörize edebiliyor. Buna rağmen, kalıcı ve sürdürülebilir bir barışı inşa etmenin yolu nedir?

Bireysel olarak herkesin kendi çözümü var muhakkak. Fakat kişisel çözümler doğal olarak birbiriyle çatışabilirler.  İşin psikolojik ve bireysel boyutuyla bakıldığında pozitif düşünme, empati kurma, ümitvar olma ve ahlakilik gibi normatif değerler etrafında dolaşan bir dizi strateji ve yöntem önerilebilir. Fakat toplumsal ve siyasal düzeyde işler biraz daha karmaşıktır. Bu aşama rasyonalite, çıkarlar, korkular, ihtiyaçlar, inançlar, algılar, uygulanabilirlik, çevre faktörleri, dünya tecrübesi, günün koşulları ve barışı isteme gibi birçok bilinmeyenli bir denklem aslında. Kürt sorunu kapsamında bakıldığında bu denklemin daha da karmaşık bir hal aldığı ve toplum olarak temel mantıki, ahlaki ve insani değerlerden ve durumlardan epey uzakta olduğumuz görülecektir. Süreci makul bir noktaya çekmenin yolu toplumsal barış talebinin gür bir sesle dillendirilmesi ve ana aktörlerin bu sese kulak verecek düzeyde rasyonel ve ahlaki düşünmesi gerekir.

İnsanlık tecrübesine bakıldığında çatışmaları insani, ahlaki ve medeni bir şekilde çözmenin yegane yolunun barışçıl yöntemlerden geçtiği görülmektedir. Bunların başında taraflar arası diyalog, ateşkes ve müzakerelerle başlayıp diğer barış enstrümanlarıyla devam eden çatışma yönetimi gelmektedir. Barışçıl yöntemlerin de taraflar açısından handikapları yok değil, fakat bunları aşmanın yolları vardır. Yeter ki barış istensin. Daha genel bir ilke ile ifade edilecekse 'Demokrasilerde çareler (çözümler) tükenmez'.

Fakat şiddet ortamında müzakerenin sürmesi veya sürdürülmesi özellikle hükümetler için büyük bir risk olduğundan, dünyadaki çoğu benzer durumlarda hükümetler tarafından müzakere için çoğunlukla ön/koşullar ileri sürülmektedir. Burada önemli olan, önkoşulların makul ve uygulanabilir olmasıdır. Aksi takdirde riski azaltmak için ileri sürülen koşullar, müzakereyi olanaksız kılabilmektedir. Bu nedenle, çatışma yönetimi bağlamında müzakere süreçleri, çok hassas süreçler olduğundan, sürecin sağlıklı yürütülebilmesi için çok yönlü düşünmek ve ona göre stratejiler üretmek gerekir. Bu bağlamda Foreign Affairs dergisinin Eylül-Ekim 2009 sayısında Deepak Malbotra imzasıyla yayımlanan “Koşulsuz: Düşmanla Müzakere Durumu” başlıklı yazıda çok ilginç ve yararlı tespitler var. Beş yıl önce ki maalesef o günün koşulları yine bugünlere benziyordu ( yani beş yıl sonra film yine başa sardı) ve bu konuda Malbotra'ya dayanarak aşağıdaki düşünceleri kaleme almıştım.

ABD’nin küresel savaşlarından, İrlanda’ya, Sri Lanka’dan Hindistan’a kadar bir dizi uluslararası çatışma örneklerinden yola çıkan Malbotra, çözümün diplomasi ve müzakerelerde saklı olduğu ve bu gerçeğin ilgili taraflarca da algılandığı tespitini yapmaktadır. Söz konusu çatışmalarda, bir yandan şiddet devam ederken, öbür yandan gizli ya da açık müzakerelerin yürütüldüğü vurgulanmaktadır. Ve dünya genelinde çatışma ile yüz yüze kalmış hükümetler kendilerine önemli bir soru sormaktadırlar: Düşmanla ne zaman müzakere edilmeli?

Barışa Giden Yol?-1
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen