Barış en büyük ve gerçek bir fetihtir. Bu nedenledir ki Fetih Süresi herhangi bir savaşla kazanılan zaferden sonra değil, Hudeybiye barışından sonra nazil olmuştur. Barış yapmak savaş yapmaktan çok zordur. Zira savaş yapmak için bir deli (ya da gücü elinde bulunduran bir psikopat) yeter, fakat barış yapmak için en az 40 akıllıya ihtiyaç vardır. Bazen onlar da yetmeyebilir. Barış yapmak bir erdemdir, fakat savaş yapmak için erdeme ihtiyaç yoktur, hatta çoğu zaman erdemsizler savaşı başlatır. İnsanlık için aslolan barıştır, fakat şeytanın ve şeytani düşünenlerin) işi savaş çıkartmak, fitne körüklemek ve katldir.
Barış çatışmazlık hali değildir, barış bireysel ve toplumsal düzeyde eşitlik, hakkaniyet ve adalete dayalı ilişkilerin ve durumların oluşturulmasıdır. Adalet, hakkaniyet ve özgürlüklerin sağlanmadığı, çoğulculuğun içselleştirilmediği ve ötekinin eşit görülmediği bir toplumda barış olmaz. Aksine çatışma olur. Çatışmanın temelinde ise adaletsizlik, ötekileştirme ve ayrımcılıklar vardır. Kibir, tahakküm ve üstünlük anlayışından beslenen bir zihniyet, toplumu sadece ve sadece çatışmaya sürükler.
Kendisi için istediğini başkası için istemeyen bir kişi, gurup ya da oluşum ahlaken ve itikaden nakıstır, eksiktir ve zayıftır. İnek Şaban'ın hesabı 'sana bir bana beş' ya da 'rabbena hep bana' anlayışı gayri insani ve gayri ahlakidir. Ve bu düşünce sadece ve sadece şiddet ve çatışma üretir. Bu anlayış aynı zamanda bireysel ve toplumsal bir hastalıktır. Tedavisi zordur fakat imkansız değildir. İnsani, ahlaki ve evrensel ilkelere dayalı bir eğitim. Bu toplumsal eğitimi pratiğe dökecek güçlü bir siyasal yapılanma ve sivil, demokratik bir iktidardır.
Güçlü, sivil ve demokratik bir iktidar yoksa bugünkü toplumsal yapı, küresel düzen ve çevresel koşullarda barış olmaz, olamaz. Şiddet tekelini elinde bulunduran devlet erki ve onu yöneten hükümetler evrensel hukuk ilkeleri, demokrasi ve insan haklarına saygı duymuyor, onları kabul etmiyor, yeri geldiğinde -mış gibi yapıyorsa topluma verecekleri şey devlet gücünü kendi şahsi çıkar ve iktidarları için kullanmaktır. Toplumu korku siyaseti ile yönetmek ve kendine mahkum etmeye çalışmaktır. Bu da doğal olarak toplumsal kesimler arasında çatışmaya neden olur. Zira siyaset bir dağıtım mekanizmasıdır. Adil değilse, adaletsizlik, ayrımcılık, toplumsal ve siyasal çatışmalar üretir.
Bu nedenle, barışı sağlamanın temeli yukarıda sayılan evrensel ilkeler olduğu aşikardır. Fakat bu ilkeleri pratiğe dökecek güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Siyasi irade güçlü değilse, öncelikle üzerinde duracağı şey adalet, eşitlik ve özgürlük değil, gücünü koruma ve konsolide etmektir.
Bugün Türkiye'de yaşadığımız çatışmalı süreç ya da krizi hazırlayan şartların altında evrensel, insani ve ahlaki ilkelerin tüm güzellemelere rağmen, bireysel ve toplumsal düzeyde zayıf olması ve güçlü bir siyasal iktidarın olmaması yatmaktadır.
Barış için daha alınacak çok mesafe var maalesef.