Sayfa Yükleniyor...
Suriye'de altı yıldır devam eden iç savaş(lar) var. Suriye'de irili ufaklı 30'a yakın çatışma ve bir o kadar da silahlı örgüt var. Bu sürede toplumun yarısı yani 11 milyon insan yerinden edildi. Bunlardan 5 milyonu komşu ülkelerde sığınmacı ya da Batı ülkelerinde mülteci konumundayken, 6 milyondan fazla insan ülke içinde göçmen konumundadır. Halihazırda 14 milyona yakın kişi insani yardıma muhtaç. Kısacası bu savaş(lar)ın Suriye toplumuna maliyeti çok ama çok ağır oldu/olmaya devam ediyor. Bir ülkeyi ülke yapan tüm unsurlar ya ortadan kaldırıldı ya da zayıflatıldı. Altı yılda birçok kez barış yapma girişimleri oldu, fakat hala başarılamadı. İmkanı var mı? Var. Fakat doğru zamanda ve doğru yöntemlerle... Barış çalışmalarının bilimsel ilkeleri ve Suriye'nin nev-i şahsına münhasır özellikleri dikkate alınarak yapılabilir.
Suriye harap olmuş durumda. Fiilen dörde bölünmüş: Rejim, DAEŞ, ÖSÖ grupları ve PYD. Bölge ülkeleri de aynı şekilde çatışan çıkarları üzerinden ayrışmış durumda. Ve daha önemlisi küresel güçler de burada çatışan aktörler. Suriye çatışmalarının en önemli özelliği vekalet savaşlarının bütün çıplaklığıyla sergilenmesidir. Kimin kimle çatıştığını gösteren haritalar çok komplike bir resim ortaya koysa bile, büyük fotoğrafa bakıldığında herkesin tarafı bellidir. Fakat sahada o kadar çok aktör var ki hepsinin çıkarlarının örtüşebilmesi adeta imkansızdır. Bu nedenle, Suriye'de barışı sağlamanın en önemli ayağı uluslararası ve bölgesel güçlerin Suriye'de barışı istemesinden geçiyor. Zira bu çatışmalarda öncelikle Suriyeli aktörler görünse bile perdenin arkasında bölgesel ve küresel güçler var. Dış aktörler Suriye'de adil ve eşitlikçi bir barış konusunda uzlaşmadıkları ya da zorlanmadıkları sürece orada barış yapmak zor.
İkincisi, Suriyeli aktörlerin ve uluslararası camianın bu altı yıllık süreçte yaşananlardan dersler çıkarması ve ona göre yeni demokratik, eşitlikçi ve adil bir toplumsal ve siyasal düzen kurma konusunda anlaşması gerekir. Bütün tarafların silah ve şiddetle sorunun çözülemeyeceğine inanması gerekir ki zaten realite de öyledir. Arada bir ufak bir toprak parçasını kontrol edince, bütün ülkeyi alıp kontrol etme hevesine kapılan yerel aktörler, artık gerçeği görmeli ve gerçeklerle hareket etmelidir. Hiçbir yabancı gücün onların hayrına bir şey istemediklerini anlamalıdırlar. Onlara silah verip savaştıran yabancıların tek istekleri, onları kontrol etmektir. Bu taktik, uluslararası ilişkilerde yüzyıllardır devam eden bir geleneğin son yıllarda burada sergilenmesinden başka bir şey değildir. Piyonluktan vazgeçip aktör olmaları ve kendi kararlarının kendilerinin vermesi gerekiyor.
Bunun için Suriyeli tarafları bir araya getirecek aktörlere ihtiyaç vardır. Bunu yapabilecek tek aktör Birleşmiş Milletler(BM)'dir. BM Suriye'de daha aktif hatta en aktif aktör olmalıdır. Suriye'de olası bir barış sürecinde bütün aktörler, hiçbir baskıya maruz kalmadan özgür iradeleriyle yer almalıdır. Yerel aktörlerin dışlanacağı hiçbir barış süreci henüz görülmedi. Bu barış çalışmalarının temel bir ilkesidir. Dışlanan aktör(ler) şiddete ve çatışmaya devam ederler. Bu nedenle, barış süreçleri kapsayıcı, eşitlikçi ve gerçekçi olmalıdır.
BM bütün inisiyatifi almalıdır. Yabancı güçleri meşruiyet ve uluslararası hukukun yaptırımı ve denetimine almak için sürece dahil etmeli ve fakat onlara inisiyatifi bırakmamalıdır. BM şimdiye kadar bunu yapamadı. Yeni Genel Sekreter Antonio Guterres kişilik olarak Ban Ki-Moon'a göre daha güçlü ve etkin birisi. Bu süreçte ve dünyadaki diğer pek çok krizde daha aktif olması bekleniyor. Suriye konusu aynı zamanda Guterres için bir test olacaktır. Burada alacağı tavır ve pozisyon onun bundan sonraki kariyerini, dünya siyasetindeki ağırlığını da belirleyecektir. Ya büyük güçlerin oyuncağı olacak, ya da büyük güçleri yönlendiren etkin bir Genel Sekreter olacak.
Bunu da bize zaman gösterecek.