Demokratik siyasete yönelik 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, toplum bir günde başka bir evreye geçti. Olağanüstü Hal ilanı, bu kapsamda alınan tedbirler, açığa alınan memurlar, gözaltına alına insanlar ve kimi politikacıların irrasyonel ve hamaset dolu söylemleri toplumda bir korku ve paniğe yol açtı. Tüm hakların anası olan güvenlik hakkı ihlal edildi. Tabi bütün bunların önüne geçmek için de Hükümet tarafından bir takım adımlar atıldı. Bu adımlardan biri, 2 Ağustos'ta Başbakan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş başkanlığında yapılan OHAL'de insan hakları konulu toplantıydı. Toplantıya sekiz insan hakları sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve benim de içinde olduğum dört akademisyen davet edildi.
Toplantıda özellikle OHAL rejiminin bir hukuk rejimi olduğu, geçici ve sınırlı olduğu, bu durumda bile sınırlandırılamaz ve ihlal edilemez bir takım haklar olduğu ve genel olarak temel hak ve özgürlüklerin korunması gerektiği vurgusu yapıldı. Çok verimli ve yararlı bir toplantı oldu. Bunun günlük yaşama yansıması, bir an önce normalleşmenin sağlanması, insanların işine odaklanması ve toplumdaki korkunun bertaraf edilmesine vesile olmasını diliyor ve bekliyorum.
Toplantı açılışında Sayın Kurtulmuş 669 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (KHK)'nin büyük bir reform olduğunu söyledi ki ben de aynı kanaatteyim. Daha önce de sosyal medyada ve birçok platformda bu görüşlerimi dile getirdim. Demokrasiye yönelik en büyük tehdit şeffaf olmayan, hesap vermeyen ve denetlenmeyen yapılardan gelir. Ordu Türkiye'de tam da bu tanıma uyan bir yapı. Bu nedenle, son 65 yılda dört darbe, iki muhtıra, çokça da darbe girişiminde bulunan bir kurum haline geldi. Askeri okullarda verilen eğitim, denetimsizlik, bu mesleğe verilen aşırı önem ve vurgu, toplumdaki militarist düşünce, toplumdan kopuk bir komuta kademesi, Kemalizm gibi jakoben bir ideoloji ve bütün bunlardan geçinen ve bunları kullanan azgın bir azınlık darbelere hep zemin hazırladı.
669 Sayılı OHAL KHK'si ile askere sivil bir denetim getirilmektedir. Genel Kurmay Başkanının Cumhurbaşkanına, kuvvet komutanlıklarının Milli Savunma Bakanlığına, Jandarma ve Sahil Güvenliğin İçişleri Bakanlığına bağlanması hem denetimi artıracak hem de orduyu merkeziyetçi bir yapıdan adeta ademi merkeziyetçi bir organizasyona tabi tutarak birilerinin kendisini aşırı kudretli ve güçlü hissetmesinin önüne geçilmiş olacak. Askeri okulların kapatılmasıyla beyin yıkama faaliyetleri geciktirilecek ve Milli Savunma Üniversitesinin kurulmasıyla da daha profesyonel ve akademik bir eğitimin önü açılacaktır. Bu reformla, belki darbecilik ebediyen çöpe atılmayacak, fakat darbe zemini büyük oranda yok edilmiş olacak. Militarist kültürün ortadan kaldırılması ve askeriyenin PTT hizmetlerinden farklı bir hizmet olmadığı anlayışı yerleştirtilebilirse darbecilik tarihe karışacaktır.
Darbe ile mücadele sürecine destek veren ulusalcı ve derinci bazı kesimler bu demokratik reformdan son derece rahatsız oldular. Neden mi? Çünkü planları büyük oranda bozuldu. Paralel cunta tasfiye edilince, ortam onların cuntacılarına kalacaktı. Bu reform büyük oyunları bozan, büyük bir reform oldu. Bu nedenle, buna itirazlar oldu, olacak, fakat Hükümet bu reformu uygulama noktasında kararlı olmalı. Aksi takdirde, kendi kuyusunu kazmış olacaktır.
Bu süreçte ciddi hatalar da işlendi, birincisi, bugünkü darbeciler kadar darbeci olan Ergenekon ve Balyoz sanıkları sanki ak ve pakmışlar gibi çoğu hapisten çıkarılıp terfi edilerek göreve iade edildi. Bu büyük bir hata. Onlar arasında masumlar vardır, hakları verilmeli ve mağduriyetleri giderilmeli, fakat hepsinin masum olduğunu söylemek, TSK tarihinde hiç darbe olmamış ve böyle bir girişimde bulunulmamış gibi bir gaflete düşülmüş olunacaktır. Oysa TSK'da güçlü bir darbecilik geleneği var. Dünya ortalamasının dört katı kadar yüksek bir oranda hem de. Diğer büyük bir hata ise, Kemalizme dizilen methiyeler. Başbakan bile çıktı, 'Hiçbir darbeci Kemalist ve Atatürkçü değildir' gibi talihsiz bir açıklama yaptı. Oysa geçen haftaki yazımda detaylıca irdelendiği gibi, bütün darbelerin ilham kaynağı, dayanak noktası ve zihniyeti Kemalist ideoloji ve onun temel metinleridir.
Bu süreç sorunlu, sıkıntılı ve sancılı bir süreç fakat, askere sivil denetim gibi Türkiye tarihinin en büyük demokratikleşme reformuna da zemin hazırlaması sürecin teselli yönünü oluşturmaktadır. Önemli olan bu reformların hak ve özgürlüklerin derinleşmesine, toplumsal barış ve huzura hizmet etmesine yardımcı olmak ve daha da ileri götürebilmektir.