DEĞERLİ ÇÖZÜMSÜZLÜK


  • Oluşturulma Tarihi : 16.03.2015 07:29
  • Güncelleme Tarihi :
DEĞERLİ ÇÖZÜMSÜZLÜK yazının resmi

Çözüm sürecinin Dolmabahçe mutabakatıyla yeni bir safhaya girdiği anlaşılmaktadır. Fakat hangi aşamadan nereye evrildiği konusu ve içekle ilgili meseleler hala kamuoyu için bir muamma. Seçimlerin yaklaşması, HDP'nin baraj meselesi ve çözüm sürecinde yeni aşama akademik toplantılara, medya tartışmalarına ve siyasi tartışma programlarına bir canlılık getirdi. Her gün farklı mekanlarda ve zamanlarda birbirine paralel birkaç program olabilmektedir. Bu iyiye işarettir zira tartışma ve konuşma iletişimin, anlaşmanın ve mesafe almanın en etkin yollarından biridir.

11 Mart'ta Selçuk Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi olarak 'Barış süreci ve Demokratik Dönüşüm' başlığıyla bir konferans düzenledik. Selçuk Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şaban Çalış'ın moderatörlüğünde konuşmacılar Hacettepe Uluslararası İlişkiler Bölümünden Barış Çalışmaları ve araştırmaları yapan Doç. Dr. Havva Kök Arslan ve Bendeniz idik. İki saat süren konuşma ve müzakerelerde öğrencilerin katkısıyla seviyeli ve yararlı bir toplantı gerçekleştirdik.

Sürecin teorik ve uygulamalarını anlayabildiğimiz kadarıyla konuştuk. Havva Hoca Kürt sorunu ( Cumhurbaşkanı duymasın Kürt sorunu deyince kızıyor:) bağlamında şiddet sarmalının psikolojik boyutunu ve sarmaldan çıkış yollarını anlattı. Şaban Hoca sürecin mevcut durumunu çok güzel bir şekilde ifade etti: “Değerli Çözümsüzlük”.

Benim de birçok yazımda ifade ettiğim gibi süreçte somut hiçbir şey yapılmazsa bile sürecin varlığı bizatihi normalleşme, demokratikleşme ve barış için değerlidir ve önemlidir. Konuştukça az da olsa mesafe almak mümkündür. Fakat sürecin şiddete evrilmesi konuşmayı da anlamsız kılmaktadır.

Peki, bu “değerli çözümsüzlük” süreci bir süreklilik kazanırsa faydası olur mu?

Türkiye'deki barış süreci, başından beri birtakım sorunları olan ve bunlardan dolayı bazı tehditlerle yüz yüze olduğu bir süreç. Buna rağmen, uygulamaya bakıldığında dünyanın en sağlıklı olmasa da en barışçıl süreçlerinden biri olarak yoluna devam etmektedir. Somut olarak ciddi ve radikal adımlar atılmış değil, fakat genelde toplumsal bir destek hep var oldu. Buna rağmen, bu hızla devam ederse hem uluslararası hem de iç siyasetteki değişim ve dönüşümler süreci zora sokabilir. Sürecin bir an önce “değerli çözümsüzlükten” “değerli bir çözüme” evrilmesi gerekir.

Bunun için başından beri vurgulanan eksikliklerin giderilmesi önemlidir. Bunlar Arabuluculuk, geçmişle yüzleşme mekanizması ve sürece bağlı olarak şeffaflık ve toplumsal ya da demokratik katılımdır. Diğer önemli bir husus toplumsal barış eğitimidir.

Türkiye arabuluculuk sistemini son birkaç yıldır uluslararası düzeyde savunan, yaygınlaştırma için konferanslar düzenleyen ve aktif rol almaya çalışan bir aktör oldu. Fakat paradoksal bir biçimde uluslararası düzeyde savunduğu arabuluculuk mekanizmasını kendi çözüm sürecinden ya uzak ya da gizli tutmaktadır. Bu bir tutarsızlık ve açık bir ikilemdir.  Bu durum sürdükçe sadece değerli bir çözümsüzlüğe katkı yapılacağı gibi, uluslararası düzlemde inandırıcılığını da kaybetmeye devam edecektir.

İkincisi, geçmişle yüzleşme mekanizmasıdır. Bu mekanizma ile hem çatışmanın mağdurları kısmen rahatlatılacak hem de hakikatler ortaya çıkarılarak barış sürecine yönelik kamuoyu desteği arttırılabilecektir. Fakat ne hikmetse bunun kurulmaması için ciddi bir direnç var. Neden? Yoksa birileri gerçeklerin ortaya çıkmasından mı korkuyor? Gerçeklerle yüzleşilmeden gerçek bir çözüm ve gerçek bir barış mümkün mü?

Çözüm süreçlerinde katılım ve şeffaflık zamanla olması gereken şeylerdir. Sürecin geldiği nokta, aldığı toplumsal destek ve olgunluk derecesiyle katılımı ve şeffaflığı kısmen de olsa hak etmektedir, fakat bunda da anlaşılmayan bir ısrar söz konusudur. Şeffaflık meselesi takvimin olgunlaşmasıyla ilgili bir konudur. Hala takvim tam olarak olgunlaşmamış olabilir fakat spekülasyonların ve manipülasyonların önüne geçmek için kısmen de olsa açıklanabilirdi.

Demokratik ya da toplumsal katılım konusu ise, çok daha hayati ve elzemdir. Dar çerçeveli bir katılımın devam ettirilmesi, sürece olan desteği giderek düşürecektir. Hem bölgede temsili artırmak, yeni aktörleri sürece katmak, farklı toplumsal kesimleri ortak etmek, hem de Ankara'da diğer siyasi partileri sürece dahil etmek gerekir. Geniş tabanlı bir müzakere heyeti ile daha sağlıklı yol alınabilir. Geniş katılım doğal olarak beraberinde bir şeffaflık da getirecektir.

Bütün bunların ötesinde toplumsal bir barış eğitimi gerekir. Dünyadaki benzer süreçlerin gelişimi akademide ve medyada daha geniş yer almalı. Barış çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Bunları yaparken, en azından teorik temelleri sağlam ve konunun uzmanlarına yer verilmelidir. Eksik ve kulaktan duyma bilgilerle, konudan habersiz uzmanlarla(!), genelci analizcilerle(!) sürecin evrileceği yer pek de arzulanmayabilir.

Bunlar barış sürecine yönelik ciddi tehditler. Ciddiye alınmaz ve tedbirler alınmazsa “döner döner bina okumaya devam ederiz.” 

DEĞERLİ ÇÖZÜMSÜZLÜK
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen