Sayfa Yükleniyor...
Bazı kavramlar vardır ki nereye çeksen oraya gider. Bazen tersi dahi yapılarak o kavramlarla açıklanmaya çalışıldığı görülmüştür. Buna en tipik örnek demokrasi, insan hakları, din ve ahlaktır. Oldukça popüler ve önemli meşruiyet kaynağı olan bu kavramları birçok insan şuursuzca ve bilmeden kullanmakta ve aslında başta bu kavramlara zarar vermektedir. Zira bu kavramlar ve içerikleri insanın doğuştan özümsediği erdemi ifade eder. Bu nedenle, erdemli erdemsiz herkes onlardan yararlanmak ister.
Demokrasi kavramı tabi ki tek bir anlam içermez. Literatürde 500den fazla demokrasi tanımından bahsedilir. Salt oy verme de bir tür demokrasi iken, bütün hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir hukuk devleti de demokrasi olarak tarif edilir. Dolayısıyla, uygulamada farklı farklı formlarla karşılaşılır. Zamanla, tanım ve kapsamı değişse de değişmeyen temel bir takım özellikleri vardır.
Demokrasi öncelikle, yönetenle yönetilenin konumunu belirler. Yönetilenin iradesine saygıyı ve yönetenin gücünün sınırlılığını ifade eder. Yönetimde keyfiliği ve tekçiliği ortadan kaldırır ya da kaldırmalı. Şeffaf ve sorumlu bir yönetimi öngörür.
Demokrasi özünde halkın kendisini ilgilendiren konularda söz sahibi olması ve her safhada katılım sağlamasıdır. Yani toplumsal katılımdır. Abraham Linkolnun tanımı birçok özelliğinin yanında toplumsal katılım ve halkın yararını kapsar: Halkın, halk tarafından halk için yönetilmesi.
Diğer en önemli unsuru bir istişare kurumu olmasıdır. Demokratik kurumlar yönetimi bir tek kişi veya zümrenin tasallutundan alır, farklı kişi ve grupların tasarrufuna verir. Bu da, sağlıklı işleyen bir demokraside doğal olarak meşvereti zorunlu hale getirir. O da beraberinde, ortak akıl, daha rasyonel ve fonksiyonel bir karar alma mekanizmasını beraberinde getirir.
Demokrasinin diğer önemli özelliği bazı itirazlara rağmen- hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığıdır. Saf demokratlar bu özelliklere karşı çıkarlar. Halkın desteğini alan sınırsız bir demokratik güce sahip olur derler. Fakat bu oldukça ilkel ve eski bir demokrasi anlayışına tekabül eder. Demokraside yöneten ve yönetilenin ilişkisini belirleyen, herkesin haklarını ve yönetilenin iradesini garantiye alan mekanizma hukuktur. Bu nedenle, hukukun üstünlüğü ilkesi demokrasi için hayatidir. Bu da doğal olarak kuvvetler ayrılığını zorunlu kılar. Zira, hukuk fonksiyonel olarak tarafsız ve bağımsız olmak durumundadır. Tarafsız ve bağımsız olmayan hukuk, adalet üretemez, demokrasiye yararı olmaz. Aksine, toplumsal düzeni bozar, adaletsizliğin kaynağı olur, hukukun üstünlüğü gider, güçlünün hukuku gelir. Bu da bir toplum için felaket demektir.
Hukukun üstünlüğü ilkesinin sağlanmadığı bir demokrasi toplumsal barışı baltalar. Kalkınma ve huzuru bitirir. Zira, hukuk ve yargıya güvenmeyen insanlar, kendi imkanları doğrultusunda kendi adaletini sağlamaya çalışırlar. Yani mafyatik yapılar güçlenir. Şiddet artar. En ufak bir fikir ayrılığı bile şiddete evrilebilir. Bu nedenle, hukuk modern demokrasinin temelidir. Ona halel gelirse ortada demokrasi kalmaz. Bugün Freedom House ve diğer demokrasi endekslerine göre demokrasi olmayan ya da yarı demokrasi olan ülkeler bakın, hepsinde işlemeyen bir hukuk görürsünüz. Adalet yerine zorbalığa alet olmuş bir hukuk düzeni görürsünüz. Tersine, demokrasi endekslerinde demokrasi olarak kabul edilen ülkelere bakın en önemli özellikleri sağlam bir hukukun üstünlüğü ilkesini uygulandığını görürüsünüz. Bunun için, kurumsal demokratik bir yapının yanında, iyi ve evrensel ölçekte bir hukuk eğitimi şarttır. Hukuk felsefesi, insan hakları ve evrensel hukuk ilkelerini bilmeyen, benimsemeyen ve o derslerden mahrum bir hukuk eğitimi ancak güdümlü bir hukukçular sürüsü üretir.
Demokrasi toplumsal barış ve huzur için; insan onurunun korunması için; özgürlük ve güvenlik için bir sigorta işlevi görür. Onu zayıflattığınızda, toplum ve insan köleliğe yelken açmış olur. Demokratik olmayan toplumlara bakın, orada yaşayan insanlara bakın. Üretimlerine bakın. Dünya medeniyetine katkılarına bakın kapasitelerinin çok ama çok gerisinde. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. Üretemeyen veya katkı yapamayanlar zekâ sorunları olduğundan değil, özgür olamadıklarındandır. Özgür olamayan özgür düşünemez, özgür düşünemeyen sınırları aşamaz. Yenilik yapamaz. Gelişemez. İnkişaf edemez.