2

Diktatörlük Neden Ahlak Dışıdır?


  • Oluşturulma Tarihi : 02.02.2015 07:38
  • Güncelleme Tarihi :

Bu kısa yazıda, diktatörlüğün anlamı, çeşitleri, uygulamaları, tarihte top10 ya da top25 diktatörler v.s. üzerinde durmak yerine, ahlakdışı ve insanlık dışı özellikleri üzerinde durmakta yarar var.

Diktatörlüğün en önemli özelliği ve ahlakdışılığı onun halkın, yönetilenlerin ya da kişinin iradesini hiçe saymasıdır. Meşru yönetim biçimleri genelde yönetilenlerin iradesine ve rızasına dayanır. İster seküler siyaset teorileri olsun, ister dini anlayışlar olsun veya tarihteki iyi uygulamaları olsun yönetilmek için insan rızası, iradesi ve gönüllülüğü aranır. Siyaset biliminde toplumsal sözleşme denen kavram ya da İslam'da bi'at denen sözleşme olsun öncelikle yönetilen kişilerin rıza ve iradelerine saygıya dayalıdır. Bu rızanın da gönüllü olması esastır. Yaratıcının dahi izin vermek suretiyle değer verdiği insan iradesine saygısızlık büyük bir zulümdür. Adil, periyodik ve açık yapılan seçimler çoğunlukla ( tabi seçim sistemi önemli bu anlamda) insan iradesine saygı gösterdiğine inanıldığı için değerlidir. Bi'at hukukuna göre de, bir kişinin kendisine biat etmeyenleri yönetme hakkı yoktur. Bi'at hem sözlük anlamı hem de kavramsal anlam itibariyle bir sözleşme olduğu için gönüllülük ya da kişinin rızasına dayanmalı. Hatta Muaviye oğlu Yezid'in sultanlık sürecinde insanlara zorla bi'at ettirdiği için, Hasan-ı Basri bunun Muaviye'ye günah olarak yeter olduğunu söyler. Daha da kötüsü İslam tarihinde genellikle ondan sonra gelen yöneticiler-sultanlar bu yolu tercih etmiş ve Halifelik babadan oğula geçecek şekilde halkın rızası ve iradesini kurumsal olarak dikkate almayan sultanlığa dönüştürülmüştür.

Diktatörlüğün ikinci önemli ahlakdışı özelliği, birçok insan hakkını ihlal etmesi ve insanlık onurunu yok saymasıdır. Dikta bir yönetimin - otoriter ya da totaliter- özelliği kendine tehdit oluşturacağına inandığı her türlü kişi, kurum ve değeri ortadan kaldırmaya yeltenmesidir. Bu yönüyle, hak-özgürlük ve adalet yerine diktatörlüğün çıkarı ve ideali temel amaç olarak kabul edildiğinden, diktatörlük ve onun temsil ettiği yüksek ideal(!) her ne pahasına olursa olsun korunmalıdır. Bu çerçevede, diktatörlüğün kapsam alanı dışındaki insanların insan hak ve özgürlüklerinin ve dolayısıyla insanlık onurunun bir değeri olmadığı gibi, ihlalleri belirlenen yüksek ideal(!) için kolayla ve çokça yapılır.

Diktatörlüğün diğer ahlakdışı yönü ise, sadece yönettiği insanların değil, gelecek nesillerin hayatını da olumsuz etkilemesidir. Diktatörlük aykırı düşünmeyi, orijinal bir şey üretmeyi, bilinmeyenleri ortaya çıkarmayı kendisine tehdit olarak gördüğü için onları engellemeye çalışır (ne kadar başardıkları ayrı bir mesele). Düşünceyi ve üretmeyi statikleştirmekle, toplumsal değişim, dönüşüm ve ilerlemeyi engellediği ya da yavaşlattığı için gelecek nesillerin de geri kalmasını sağlar. Bu yönüyle de diktatörlük büyük bir zulümdür.

Diktatörlük doğası gereği hesap verebilir bir rejim değildir. Şeffaf olmaması ve hesap sorulabilir olmaması onu adeta bir yolsuzluk ve hırsızlık heybesine dönüştürür. Dünyadaki diktatörlerin neredeyse tamamı yönettikleri toplumların en zengini haline gelirler. Bunu çalışarak elde etmediklerini herkes bilir. Yakın tarihte Ferdinand Marcos'tan Saddam Hüseyin'e, Suudi Krallarından Kaddafiye, Mugabe'den Mbasogo'ya hepsi birbirinden zengin ve varlıklı diktatörler. Daha doğru tarihte fakir diktatör ya hiç yoktur ya da çok azdır.

Diktatörlerin diğer ahlakdışı özellikleri, kendilerini diğer insanlardan üstün görmeleri yani kibirli olmalarıdır. Ahlaken insanlar hakları ve insanlık onurları bakımından eşittirler. Bütün semavi dinler ve çoğunlukla diğer dinler de insanları eşit kabul ederler. Diktatörler sadece kendilerini üstün görmezler, kendilerinden olan herkesi diğerlerine üstün gördüklerinden diğer insanları çok kolay insandışılaştırırlar ve bu nedenle, onlara her türlü insanlık dışı muamele ve işkenceleri yaptırabilirler. Bunu yaparken de büyük bir çoğunluğu herhangi bir vicdani rahatsızlık duymaz hatta yüksek idealleri (kendi çıkar ve zevkleri olur) için bunu elzem de görürler.

Diktatörlerin belki de en önemli yanları ise, bütün bu ahlakdışı özelliklerinin kombinasyonundan ortaya çıkan psikolojik bozukluk ve yalancılıklarıdır ( bunu da kamufle etmek için siyaset demişler. Oysa yalancılık siyaset değil, psikolojik ve ahlaki bozulmadır). Meşruiyetlerini yönetilenlerden alamayınca kendilerine dinden, gelenekten ve tarihten meşruiyet kaynakları ararlar. Bu nedenle tarih boyunca, kimisi kendilerini yaratıcının yeryüzündeki gölgesi ve hatta temsilcisi olarak lanse ettirmişlerdir. Kendi uydurdukları yalanlara kendileri de inanamaya başlamıştır çoğu zaman. Hatta azılı bazı diktatörler, mesela Firavun gibiler daha da ileri giderek kendilerini ilah olarak görmüşlerdir. Oysa Gerçek yaratıcı o sahte ilahları ya secde ettirecek ya da ufak bir sinekle test ederek sahte yüzlerini insanlığa göstermiştir. Tarihte din dışında da kimi diktatörler gelenek, tarih ve kültürel ögeleri kullanarak kendilerine yüksek rütbeler atfetmişlerdir. Kimisi korunmaya muhtaçken kendisini bir toplumun korucusu, kimisi babalık vasfından yoksunken bir toplumun babası ve kimisi de ruhsuzken, kendisini bir toplumun ruhu ilan etmiştir.

Diktatörlük ve diktatörlerin kötü uygulamaları tek tek saymakla bitmez, fakat doğası gereği ahlakdışı ve insanlık dışı olan bu anlayışın, özünde vicdanlı ve akıllı olan insan ve iyi olduğu düşünülen insan doğasıyla ya da fıtratıyla birleşebilmesi (hem diktatörler hem de yönetilenlerce kabulü) hayret verici bir şeydir.

Asıl soru şu: Acaba insanların büyük bir çoğunluğu dikta ruhlu olduğu için mi diktatörlüğe rıza gösteriyor, yoksa dikta anlayıştan mahrum olduğu için mi?

Diktatörlük Neden Ahlak Dışıdır?
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen