Uluslararası İlişkiler (Uİ) bir ilişki olarak doğası gereği komplike, çok boyutlu, çok aktörlü ve de çok bilinmeyenli bir denklemdir. Açık yönleri gibi gizli tarafları vardır. Dış faktörler kadar, iç faktörler de siyaset yapım sürecinde etkilidir. Aktörler arası ilişkileri düzenleyecek güçlü ya da yaptırım gücü olan bir üst otorite olmadığı için keyfilik, güç, ahlaksızlık ve haksızlıklar olabilmektedir. Dünya sahnesinde istikrarlı ve barışçıl ilişkiler kurabilmek, çıkarlarını korumak ve genel olarak dünya barışına katkıda bulunabilmek için bu çok karmaşık ilişkiler ağında oldukça akılcı yani rasyonel davranmak gerekir. Zaten, ana akım Uluslararası ilişkiler teorilerine göre de, uluslararası aktörlerin temel özelliklerinden biri de rasyonel olmalarıdır.
Bir disiplin olarak Uluslararası İlişkiler (Uİ) Birinci Dünya Savaşından sonra savaşların yıkıcı etkilerini azaltmak, dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek ve aktörler arası ilişkileri barışçıl bir noktaya çekmenin arayışıdır. Başka bir ifade ile Uluslararası İlişkiler Disiplini bir barış çalışmasıdır. Her ne kadar Realist Teori, anarşik doğasından dolayı bir ilişki biçimi olarak uluslararası ilişkileri bir çatışma alanı ve bir güç politikası olarak tanımlasa bile, diğer pek çok teori bu yaklaşımı sağlıklı bulmamaktadır. Bugün modern dünya siyasetinin geldiği nokta itibariyle, BM, AB, NATO, İİT, Afrika Birliği gibi uluslararası örgütler, Uluslararası Hukuk, Diplomasi, Bilgi ve Bilişim Teknolojileri ile ticaret ve kültür gibi faktörlerin etkisiyle ve evrensel etik kodların ya da insanlık değerlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte uluslararası politikanın anarşi düzeyi azalmış ve kısmen uluslararası hukukun ve örgütlerin yaptırım gücü ortaya çıkmıştır. Savaş hukuku ve insan hakları hukuku gelişmiş, insanlar da yerine göre, önemli uluslararası ilişkiler aktörleri haline gelmiştir.
Özetle, uluslararası ilişkilerin göze çarpan en önemli iki özelliği, birincisi rasyonalite, ikincisi yapay zeka misali bir rasyonaliteden ziyade insan zekasına dayalı ve disiplinin kuruluş felsefesine uygun vicdan ya da ahlak içeren bir akılcılıktır. Güçlü aktörler genelde ikinci özelliği göz ardı etme eğiliminde olsalar bile büyük oranda sistemde hakim olan unsurlardan birisidir (bu noktaya itirazlar vardır fakat bu kısa yazıda tartışılacak bir nokta değildir).
Bu kısa bilgilerden çıkarılacak hususların başında dış politikanın rasyonel olarak geliştirilmesi, yorumlanması, okunması ve anlamlandırılması gerektiğidir. Rasyonalite denilen şey tabi ki yüzde 100 ölçülebilen bir şey olmamakla birlikte bir akıl ve düşünce ürünü olması özelliği, gözlemlenebilen ve kısmen ölçülebilen bir şeydir. Genel olarak siyasette ve özelde dış politikada, alanın bilinmezliklerle dolu doğasından dolayı, komplo teorileri kısmen vardır ve yeri geldiğinde işe de yarayabilir. Fakat büyük oranda komplo teorilerine dayalı bir dış politikanın varacağı yer: değersiz bir yalnızlıktır. Boşa kürek sallamaktır. Akıl ve mantıktan kopmaktır. Bilim ve ahlaktan uzaklaşmaktır. Serseri bir mayın gibi rotasız bir manevradır.
Komplo teorileri genelde akıl ve düşünceden ziyade önkabullere dayalı, ısmarlama önermelerle şekillenen, rasyonaliteden ziyade duygulara hitap eden ve kafa konforunu koruyan ideolojik, kitleleri afyonlayan basit kurgulardır. Basit zira, kitleleri yönlendirmenin en etkili aracı en aptal kişilerin bile anlayabileceği basitlikte olmalarıdır. Komplo teorileri, kısmen her toplumda olsa bile, genelde okuma oranı düşük, akıl ve bilimselliğe önem vermeyen, daha doğrusu kafasını onlarla meşgul etmeyen, kapalı, otoriter ve ideolojik toplumlarda daha çok işler. İnsanlar neden komplo teorilerine prim verirler? Çünkü zor sorulara basit ve net cevaplar verirler. Kafayı karmaşık düşünceler dünyasından korurlar(!).
Ülkemizde özellikle dış politikayı etkileyen okur-yazar takımı, medya, düşünce kuruluşları ve politikacıların komplo teorilerine fazla meyilli oldukları görülmektedir. Hele uluslararası ilişkiler konusunda hiç bir akademik makale dahi okumamış fakat köşelerinde ya da TV programlarında büyük teoriler parçalayan bir takım insanlar var ki sormayın gitsin. Bunların büyük bir kısmı, bırakın uluslararası ilişkileri, siyaset bilimini dahi okumamışlar, fakat kafalarındaki komplo teorileri ve konumlarından aldıkları güçle uluslararası ilişkileri beş dakikada 10 kere katlederler. O büyük özgüvenlerinden aldıkları güç ve destekle Kissingeri, Waltzu ve Buzanı çırak olarak bile kabul etmezler. Bir bakıyorsun Suriyedeki iki yerel çetenin çarpışmasından üçüncü dünya savaşını çıkarırlar ya da ABD Başkanının bir sözünden asırlık dış politika efsaneleri üretirler. Hep bir savaş halindedirler. İşleri güçleri gaz vermektir. Cepheye Allah Allah Allah Allah dalarlar. Fakat kısa bir süre sonra Allah Allaaaah, Allah Allaaaah! demeye başlarlar.
Hem iç hem de dış politikada barış ve istikrarın temeli ve anahtarı rasyonalite ve ahlaktır. Politika yapıcılar, sağlıklı siyaset için, ülke ve dünya barışına katkı yapmak için bu komplo teorisyenleri şarlatanlar yerine bilimsel bilgi, evrensel ahlak ve rasyonel düşünce ürünü olan yorumlara ve düşüncelere önem vermeli ve ona göre siyaset geliştirmelidirler.