Sayfa Yükleniyor...
Düşünmek insanı insan yapan ve diğer pek çok varlıktan ayıran en önemli vasıflardan birisidir. İnsanın insan olabilmesi, insan olarak kalması ve insanlık onuruna yakışır bir şekilde yaşayabilmesi için de özgür düşünce esastır. Bu nedenledir ki düşünce özgürlüğü hem dini metinlerde hem de insan hakları gibi evrensel ahlaki belgelerde temel bir insan hakkı olarak tanımlanmıştır. Bu nedenledir ki düşünemeyenlerin, akledemeyenlerin hukukta cezai ehliyetleri ve dinde sorumlulukları yoktur. Bu nedenledir ki Kuran-ı kerim Yunus Süresi 100. ayette Allah(c.c.), "Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır" denmektedir. Bağlam farklı olsa bile, Descartes "Düşünüyorum öyleyse varım" demiştir.
Yapılan deneylerden elde edilen verilere bakıldığında insanoğlu çok az düşünür aslında. Verdiği kararların çoğu irrasyoneldir. Rasyonel gibi görünen kararlar bile incelendiğinde insanların önce karar verdiğini ve sonra o karar doğrultusunda bir rasyonelleştirme sürecine girdiğini gösteriyor. Bunu özellikle günlük hayatta pek görüyoruz ve sosyal bilimlerde yapılan bilimsel araştırmaların çoğunda bile bu durum mevcuttur. İnsanlar düşündüğünü rasyonalize etmenin gayreti içindedirler. Yoksa rasyonel bir yöntemle bulabildiklerine inanma gayreti ya hiç yoktur ya da çok düşüktür. Belki bunu da insanın sahip olduğu madde ve mananın bir sentezi olarak düşünmek gerek.
İnsan için düşünce hayati bir faaliyettir. Düşünceyi yok ettiğinizde özgürlükleri yok edersiniz, eşitliği yok edersiniz, insanı ve imanı yok edersiniz. Zira hürriyetin olmadığı yerde iman olmaz/olamaz. Bütün bunları yok etmek isteyenler öncelikle düşünceyi hedef alırlar.
George Orwell Bin Dokuz Yüz Seksen Dört isimli kitabında hikayeleştirdiği gibi Okyanusya diktatörlüğünün hedef aldığı şey düşünce özgürlüğüdür. Yeni dil oluşturulurken, o yeni dilden düşünce özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Temel sloganları nedir:
SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
BİLGİSİZLİK KUVVETTİR
Bugün baskıcı rejimler incelendiğinde bu çarpıtmaların ne kadar canlı canlı yaşandığı görülecektir. Barış, özgürlük ve bilgi baskıcı rejimlerce en tehlikeli şeyler olarak görülmektedir. Peki insanı bu çizgiye götüren nedir? Savaş, kölelik ve güçtür. Yani şiddet, düşünememek ve güce tapma vardır. Bu hastalık maalesef dünyada giderek yaygınlaşmaktadır.
Yapılan araştırmalarda dünyada son 15 yıldır özgürlükler geri gitmektedir. Sadece illiberal demokrasilerde değil, konsolide olmuş Batı demokrasilerinde bile ciddi bir gerileme var. Bu geri gidiş, 11 Eylül 2001 saldırıları ile başlayan güvenlik merkezli anlayıştan beslenmiş, 2008 küresel finansal krizle derinleşmiş ve 2010 Ortadoğu ayaklanmalarıyla zirve yapmıştır. Dünya hem daha çok çatışma ve şiddetin olduğu bir yer hem de daha az özgürlük ve demokrasinin olduğu bir mekan olma yolunda hızla yol almaktadır. Bu da beraberinde adaleti, hakkı ve ahlakı zayıflatırken, baskı zulüm ve ahlaksızlık doğurmaktadır.
Bu cendereden kurtulmanın tek yolu düşünmek, özgürce düşünmekten geçer. Rabbimizin üzerimize pisliği (azabı) yağdırmaması için, insan olabilmek için, insan kalabilmek için ve insanlık onuruna yakışır bir hayat için ahlaki, insani ve özgürce düşünmeye devam etmeliyiz.