Kimlik bir kişiyi ya da grubu tanımlayan kavram, ifade, sıfat ve inanç gibi özelliklerdir. Sosyal bilimlerde Psikoloji bir kenara bırakılırsa bu kavram ile genellikle bireyler dışındaki kolektif kimlikler ifade edilmektedir. Örneğin takım, dernek, cemaat, tarikat, cemiyet, aşiret, millet, ümmet, mezhep, inanç ve bir ideoloji mensubu kişiler anlaşılmaktadır. Kimlikler genellemeci ve grupçu bir bakış açısını ifade etmektedir. Dolayısıyla, hata payı yüksektir. Yukarıda sayılan özel kimliklerden birine ya da bir kaçına sahip kişilerin hepsi iyi olamayacağı gibi, hepsi kötü de olamazlar. Her grupta iyi insanlar olabileceği gibi kötü insanlar da olur. Zalim diye genelleme yapılan gruplarda mazlum, ya da mazlum diye tarif edilen kimliklerde de zalimler vardır. Bu nedenle, kimlikler üzerinden genellemeler, suçlamalar, ötekileştirmeler, övmeler, desteklemelerde hata payı her zaman vardır ve hatta bazen çok yüksek olabilir. Örneğin, mazlumu koruyorum derken bir zalime hizmet edebilirsiniz. Ya da iyilik yapıyorum derken kötülüğe kürek çekebilirsiniz.
Oysa ilkeler farklıdır. Örneğin adalet, hakkaniyet, ayrımcılıkla mücadele, eşitlik, insan onuru, mutluluk, özgürlükler ve temel haklar her zaman iyiye götürür. Kimin için istediğiniz önemli değil, her zaman sizi doğru yere götürür. İlkeler ile hareket edildiğinde öznenin kimliğine bakılmaz. Ayrımcılıkla mücadele edilir, ayrımcı ile değil. Ayrımcı orada sadece bir araçtır. Aslolan ayrımcılığı ortadan kaldırmaktır. Zalimin ve mazlumun kimliği hiç önemli değildir. Önemli olan ortada bir zulmün varlığıdır ve onunla mücadele etmektir. Zalimin ve mazlumun kimliğine göre hareket eden kişi(ler) çoğu kez iyiliğe hizmet etmez, erdemli davranmış olmaz ve insanca hareket etmiş olamazlar. Ahlaklı kişi zulümle mücadele eder, zulmün kimliği, milliyeti ve dini olmaz. Nerede bulunursa onunla mücadele edilir. Aynı şekilde, ortada ihlal edilen bir insan onuru varsa, ihlal edilen haklar varsa ihlalle mücadele edilir. Kimin ihlalci ya da mağdur olduğuna bakılmaksızın mücadele verilir. Benim zalimim, benim ihlalcim, benim katilim anlayışı insani değil, şeytanidir.
Hak adına, ahlak adına ve ya insanlık adına kötülükle mücadele edilirken temelinde ilkeler olmalıdır. Bu mücadelenin kalbine kimlikleri yerleştirenler - hangi kimlik olursa olsun - mutlaka uğruna mücadele verdikleri ilkeleri ihlal ederler. Mağdur kimliği hep mağdur ve mazlum gösterir ve ilkeler merkeze alınmazsa, zaman gelir ki o kimlik zalim ve zorba olabilir fakat hala mağdur rolü oynayabilir veya savunucu tarafından öyle algılanabilir. Örneğin, Yahudiler tarihte çektikleri acılar nedeniyle modern çağda hep mağdura oynadılar. Ve onları mağdur ve mazlum algılayanlar çoğunlukla İsrail'de yaptıkları zulmü ve baskıyı göremiyorlar. Çünkü onlar mağdur ve mazlum, dolayısıyla asla zalim olamazlar. Zulüm yapsalar bile zalim olmuyorlar. Çünkü çok çektiler. Oysa değerlendirme ilkeler üzerinden yapılırsa pekala onların da zalim olacağını kolayca kavrayacaklardır. Benzer anlayışları, ulusal ve yerel örneklere uygulamak mümkündür.
Özetle, hak savunucuları kimlik-temelli değerlendirmelerden uzak kaldığı sürece, hak-temelli bir savunucuk yapma şansları artar. Kimlik temelli savunuculuk zaman zaman hakla örtüşebilir, fakat onunla örtüşmediğinde - bu defa farkında olmadan- hak ihlalini de hak diye savunma riski vardır.
İlkeli ve ahlaklı insan için aslolan ilkelerdir, kimlikler değil.