Sayfa Yükleniyor...
Dünya tarihinde zaman zaman krizler, çatışmalar ve gerilemeler yaşanır. Bütün bu sorunlu dönemleri aynı faktörlere bağlamak biraz işin kolaycılığına kaçmak olur. Her dönemin kendine has özellikleri, dinamikleri ve nedenleri vardır. Bugün küresel çapta bir buhran ya da kriz olduğu konusunda dünyada bir mutabakat var. Peki bugünkü krizin nedenleri neler? Ekonomik, siyasi, kültürel mi yoksa ahlaki mi? Soğuk Savaş sonrası dönemin ilk 10 yılında dünya çapında yaklaşık 100 çatışma varken, bugün çatışma sayısı 400’e ulaşmıştır. Aynı dönemde, küresel çapta bir demokratikleşme süreci yaşanırken, bugün dünya çapında demokrasiden uzaklaşma ve baskıcı rejimlere kayma eğilimi ağır basmaktadır. Dünya barışı için hem girişimler hem de umutlar varken, bugün dünya savaşı konuşulmaktadır. Kitle imha silahlarının sınırlandırılması, silahsızlanmanın yaygınlaştırılması konuşulurken, bugün siber silahlar gibi yeni yeni silahlar geliştirilmekte ve küresel çapta silahlanma yarışı kızışmaktadır. O zamanlar dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için uğraşan K. Annan, B. Clinton ve M. Robinson gibi küresel liderler varken, bugün küresel krizler çıkarmaya çalışan Trump, Putin ve Modi gibi politikacılar var. Kısacası, bugün dünya daha zengin ve daha teknolojik fakat daha az barışçıl ve daha az yaşanabilir bir yer.
Bugün dünya çapında demokrasilerin sayısı 1990’lardan daha fazla, dünya daha zengin, daha teknolojik ve daha da küreselleşmiş bir yerdir. Fakat bugün dünyayı buhrana sürükleyen nedenlerin başında insanlık değerlerinin aşınması var. Demokrasi kalitesi son 15 yılda her yerde düştü. Demokratik ülkelerde bile ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük ve hukuksuzluk arttı. Demokratik olmayan ya da yarı demokratik ülkelerde bu kötü alışkanlıklar daha da derinleşti. Dünya bu gidişe üzüleceğine, çoğu geri kalmış anti-demokratik ya da baskıcı toplumlar, gelişmiş dünyanın insani ve ahlaki değerler açısından kendileri gibi sefil düzeye düşmesine sevinmektedir. Oysa bu küresel değersizleştirme süreci herkese acı ve felaket getirecektir, daha çok da baskıcı kültürlere ve fakir toplumlara. Küresel çapta yaşanan şey aslında bir değerler krizidir. Dünya genelinde demokrasi, insan hakları, barış ve genelde ahlaki değerler zayıflamaktadır. Buna karşın ayrımcı ve dışlayıcı olan ırkçılık, yabancı düşmanlığı, baskıcı rejimler, içe kapanma, ben-merkezcilik, kendini beğenme, ego şişirme, kabadayılık gibi ahlakdışı cereyan ve anlayışlar yükselmektedir. İnsani ve ahlaki değerler zayıflayınca, beraberinde haksızlık, hukuksuzluk, baskı ve çatışmalar kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır.
Dünyanın sorunu bugün temelde maddi ve/ya ekonomik değildir, zira dünyada kişi başı gelir reel anlamda 10 bin, harcama paritesi üzerinden 16 bin doları aşmış düzeyindedir. Yani dünya tarihte olmadığı kadar zengindir, dünyanın sorunu bugün daha ziyade siyasi ve ahlakidir. Kalitesi düşmüş insandır. Kalitesi düşmüş dünya liderleridir. Kalitesi düşmüş dünya akademyasıdır. Kalitesi düşmüş ahlak anlayışıdır. Kısacası, insanlık bugün bir değerler krizi yaşamaktadır. Bu doğal olarak hayatın her alanına nüfuz etmektedir. Değerler krizini aşmak ekonomik krizler ya da siyasi krizler gibi kolay değildir. Bunun için insan kalitesinin arttırılması gerekir. Bunun en iyi yöntemi de herkesin kendisinden başlamasıdır. Dünyayı değiştirmek yerine herkes kendi ahlaki ve insani değerlere bakışını, bu değerlere bağlılığını gözden geçirmelidir. Böyle bir derdi olmayanın, kendisini mutlak doğru görenin zaten insanlığa vereceği zarardan başka bir şeyi de yoktur.