İYİLİK BULAŞICI MI?


  • Oluşturulma Tarihi : 19.01.2015 06:55
  • Güncelleme Tarihi :
İYİLİK BULAŞICI MI? yazının resmi

İnsan doğası, insan fıtratı ya da insanın fabrika ayarlarının iyi mi ya da kötü mü olduğu konusunda farklı teoriler var. Kimisine göre, insan doğası bencildir, çıkarcıdır ve kötüdür, kötülüğe meyillidir. Başka bir bakış açısına göre ise, insan doğuştan iyi bir ahlak üzerine doğmuştur. İyilik yapmak ister, fedakardır, başkasının iyiliğini ister. Bu konularda sosyal bilimciler, özellikle psikologlar ciddi deneyler yapmaktadırlar.

John Locke insan beyninin doğuştan bir tabula rasa yani boş bir levha olduğunu iddia etmekte ve zamanla aldığı eğitim, edindiği tecrübeler ve çevreden aldığıyla o levhayı doldurduğunu söyler. Oysa son yıllarda bilim adamlarınca yapılan deneylerde aslında insanın doğuştan iyilik, ahlakilik ve adalet gibi bir takım değerlerle doğduğunu göstermektedir.  Buna rağmen, işin içine menfaat ya da aidiyet girince o iyilikle donanımlı insan doğasının kötülüğü tercih ettiği de benzer deneylerle ispatlanmıştır. Bu çerçevede birbiriyle ilintili birkaç deneyden bahsetmek mümkün. Bu deneylerin aksini iddia eden bir takım çalışmalar olduğunu da hatırda tutmakta fayda var.

Farklı deneylerde üç aylıktan başlamak üzere birkaç yaşına gelmiş ve hatta yetişkinler üzerinde yapılan deneyler benzer sonuçlar vermektedir.

Üç aylıktan başlamak üzere bebekler üzerinde yapılan deneylerde daha çok bebeklere kukla oyunları gösteriliyor. En yaygın olan deneyde, bir kukla içinde oyuncak olan bir kutuyu açmaya çalışıyor. Başka bir kukla (1 numaralı kukla) ona yardımcı olmaya çalışıyor ( iyilik yapıyor). 2 numaralı kukla ise kutu tam açılacakken kapağın üstüne atlayıp kapatıyor ( kötülük yapıyor). Bunları izleyen bebeklerin hangi kuklayla oynamak istediklerini anlamak için iki kuklayı da çocukların önüne koyuyorlar. Çocukların % 81-87 arasında değişen oranlarda iyilik yapan 1 numaralı kuklayı tercih ettikleri gözleniyor. Bu tercihin, bebeklerin doğuştan iyilik gibi bir ahlaki değerle doğduklarını gösterdiği iddia ediliyor.  

Yine benzer şekilde iki kuklanın zor durumda kalması sağlanıyor. İki kukla masanın kenarında ve düşmemek için bir çaba içinde oldukları görülüyor. Bebekler yine yakın oranlarda iyilik yapan 1 numaralı kuklaya yardım ederken, kötülük yapan 2 numaralı kuklayı iterek masadan aşağı atıyorlar. Buradan da çocukların kötülük yapan kuklayı cezalandırarak doğuştan adalet duygusuna sahip olduklarına hükmediliyor.

Deney daha da ileri bir safhaya taşınarak bebeklerin önüne farklı nesneler konuyor ve çocukların tercih ettiği nesne, kötülük yapan 2 numaralı kuklaya veriliyor. İyilik yapan 1 numaralı kuklaya da çocukların tercih etmedikleri nesne veriliyor. Bu sefer çocukların hangi kuklayla oynamak istedikleri test edildiğinde bebeklerin şaşırtıcı bir şekilde kötülük yapan 2 numaralı kuklayı tercih ettikleri görülüyor. Yani bebekler kendileriyle aynı tercihi yapan kuklayla kendisini özdeşleştiriyor. Buradan da insanın fabrika ayarlarında kötü olsa bir tarafgirlik ve aidiyet duygusunun ağır bastığı iddia ediliyor. Takım tutmak, ait olunan grubu tercih etmek, milliyetçilik, ırkçılık ve asabiyet gibi anlayışlar insan fıtratına aykırı olsa bile aidiyet duygusuyla insanlar taraflı davranabiliyor. Buradan da bu gayri ahlaki davranışı düzeltmenin tek yolunun ahlaki ve insani bir eğitim olduğu ileri sürülüyor. Ki bu konuda yapılan deneyler, bunu da ispatlıyor.   

Benzer bir deney yetişkinlere uygulanıyor. Bir kamu binasının önünde bir masa kuruluyor ve masanın üzerine bir tas çorba konuyor, yanında da az acılı, orta acılı ve çok acılı üç sos konuyor. Gelen yetişkinlere 'herhangi bir şahıs bu çorbayı içecek, siz ne kadar acılı yemesini tercih edersiniz' denerek çorbaya sos atmaları isteniyor. Çok büyük oranda insanlar az acılı sosu tercih ediyor. Zira tanımadıkları birisinin zarar görmesini istemiyorlar. Birinci deneyde olduğu gibi, büyük oranda insanların doğası ve vicdanı başkasına zarar vermeyi reddediyor.

İkinci versiyonda ise, insanlar binaya girerken telefonla konuşur halde karşıdan gelen sarı montlu bir genç onlara çarpıyor ve üstüne üstlük 'önüne bak sana kardeşim!' diyerek onları azarlıyor. Denekler binadan çıktıklarında onlara da aynı soru soruluyor. Bu defa masanın arkasında camlı vitrinden restoranın içi görülüyor.  Deneklere, camın tek taraflı saydam olduğunu ve içerden görülmedikleri söyleniyor.  Deneklere az önce kendilerine çarpıp, azarlayan kişinin çorbayı içeceği söyleniyor ve ne kadar acılı olması isteniyor. Bu defa insanların büyük bir kısmı en acılı sosu tercih ediyor. Buradan da insanların kısmen öfke veya adalet duygusuyla hareket ettikleri ve küstahlık yapan şahsın cezalandırılmasını istedikleri anlamı çıkarılıyor.

Yetişkinlere uygulanan deney bir adım daha ileri taşınarak iyiliğin bulaşıcı olup olmadığı test ediliyor. Yukarıdaki ikinci durum aynen tekrar ediliyor fakat bu defa denekler geldiğinde deneyi uygulayan kişi deneklere güler bir yüzle kolonya tutuyor, hal hatırlarını soruyor, günlerinin nasıl geçtiğini soruyor ve çok yakın davranıyor. Yine onlara çarpan kişinin çorbayı içeceği soruluyor ve nasıl yemesini istediklerini soruyor. Bu defa şaşırtıcı bir şekilde büyük bir kısmı orta acılı sosu tercih ediyor. Bundan da, deneycinin onlarla güler yüz gösterdiği ve yakından ilgilendiği için onlarda var olan öfke azalıyor. Bu nedenle, daha önce büyük oranda insanlar çok acılı sosu tercih ederken, deneycinin olumlu tavrı onları da olumlu bir davranışa yöneltiyor ve orta acılı sosu tercih ediyorlar. Bu nedenle, iyiliğin bulaşıcı olduğu sonucuna varılıyor.

Haliyle siz iyilik yaptığınızda, aslında karşınızdakini de iyiliğe sevk ediyorsunuz. Belki de bu nedenle, tebessüm sadakadır. Bundan belki şu sonuç da çıkarılabilir. Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendin değişeceksin. İyilik yaparsan, dünyada iyilik artar. 

İYİLİK BULAŞICI MI?
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen