Sayfa Yükleniyor...
Barış ahlaki, insani ve İslami bir kavramdır. İyilik, reform, gelişme, mutluluk, esenlik anlamı vardır. İslam kelimesi de iyilik kelimesi barış anlamına gelen kelime köklerinden gelir. Kuran-ı Kerimde tam olarak 320 defa geçmektedir. Bu kavram özü itibariyle iyiliktir ki Kur'an da "Barış iyidir" der. Barış kavramı dünyanın tüm dillerinde mana-i harfi ve mana-i lafzi ile de iyiye işaret eder.
Barış yapılır, kendiliğinden ortaya çıkmaz. Yapıcı bir eylemdir ve yapmak her zaman zordur. Yıkıcı olsa birkaç kötü kişi onu yapmak için yeterli olacaktı. Fakat her iyi ve yapıcı şeyde olduğu gibi barışı yapmak da zaman, destek, bilgi, ahlak ve fedakarlık ister.
Onun da koşulları vardır. İnsanlar yıkıcı yöntemlerden ümitlerini kesince barışa yanaşırlar. Diğer önemli bir koşul ise, insanlar barışın ne demek olduğunu, nasıl bir yarar sağladığını ve hayatımızın diğer alanlarını nasıl etkilediğini, yani değerini anladıklarında ve öğrendiklerinde onu talep ederler.
28 Şubat sürecinde dut yemiş bülbüle dönen bazı kişilerin son zamanlarda oldukça cesur ve irrasyonel bir şekilde, iyiliğe ve barışa hizmet şöyle dursun, kötülük ve çatışma çığırtkanlığı yaptıklarını görüyoruz. Geçenlerde üstelik akademisyen olan fakat kendisinin sahip olduğu dahil, akademik bilgi ve akla inanmayan birisi şu mealde bir şeyler yazmıştı: Barışın güzel günlerinde savaş isteyenlerle savaş zamanında barış isteyenler aynı şeye hizmet ediyor. Bunlar kötülüğü istiyorlar gibi gerçekten bütün mantık ve ahlak kurallarını alt üst eden, ahlak ver mantık tutarsızlığında zirve yapan bir yazı yazmıştı. Öncelikle ve özellikle akıl ve mantığın büyük bir nimet olduğunu vurgulamak gerek. Bilmek, bilim ve okumak da öyle. Kuran "Oku" emriyle inmiş ve "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" vurgusuyla da bunu pekiştirmiştir. Kuranda ve hadislerde cehaleti öven hiçbir referans bulunmaz, öyle olsa İslam dışı, kötülük ve ahlaksızlığa cahiliye denmezdi. Maalesef bu tarz eğilimler bir süredir moda haline geldi, fakat unutmayalım moda genelde akıl, mantık ve ahlaktan çok duygulara hitap eder.
Barış için toplumun barış kapasitesinin yüksek olması gerekir. Dünyanın her yerinde çatışmalar vardır. 2015 yılında dünyada 409 çatışmanın olduğu uluslararası çalışmalarda ifade edilmektedir. Fakat önemli olan bu çatışmalı ilişkileri barışçıl bir şekilde, şiddete evrilmeden yönetebilmektir. Ya da şiddet derecesini düşük tutabilmektir ki genelde demokratik ülkeler bu konuda daha başarılıdırlar.
Toplumun barış kapasitesini gösteren, belirleyen ya da toplumdaki çatışmalı ilişkilerin barışçıl düzeyde kalmasını sağlayan bazı kişi ve kurumlar vardır. Bunlar sırasıyla adaletçiler, emniyetçiler, eğitimciler, din görevlileri, STK temsilcileri, sanatçılar ve yaşlı insanlardır. Bunlar herkese adil ve eşit yaklaşmak, sürekli topluma iyiyi, ahlakı, barışı ve kardeşliği tavsiye etmek durumundadırlar. Sorumlu kişileri uyarmak, onları iyiye ve doğruya sevk etmekle sorumludurlar. Aksi takdirde bu kişi ve kurumlar kendilerine düşen görevi yapmazlarsa toplumda çatışmalar artar ve çözümleri de zorlaşır.
Bugün dünyada ve özellikle ülkemizde toplumun barış kapasitesini etkileyen ve toplumsal barışı önemli ölçüde belirleyen bu kişi ve kurumlara çok iş düşüyor. Özellikle bu sektör ve kişilere yönelik ahlak eğitimi, değerler eğitimi, insan hakları ve barış eğitimi verilmelidir. Dünyanın ve toplumun geleceği için bu gereklidir. Bu yönde kapsamlı bir çalışma yapılırsa ancak sürdürülebilir bir toplumsal barış sağlamak mümkün olur. Aksi takdirde günlük siyasi çalkantılara paralel bir şekilde bir o yana bir bu yana savrulur, çatışmalara ve şiddete alışırız. Bazen mutlu, bazen mutsuz, bazen umutlu, bazen ümitsiz bir şekilde dolaşırız da kalıcı, sürdürülebilir bir barışa kavuşamayız.