Kobané olayları şunu gösterdi ki bu ülkenin şiddetle gerçek/pozitif bir barışa ihtiyacı var. Barışın geciktiği her gün, krizi derinleştirmekte, toplumsal barışa ve istikrara yönelik büyüyen bir tehdit olmaktadır. Barış sürecinin toplumsal barış ve istikrar için önemi ve değeri şimdi herkesçe daha iyi anlaşılmalıdır. İstikrar ve barış diken üstünde. Hele ki yetkililer ve barış sürecini yürüten aktörlerin en ufak bir hatası beraberinde telafisi zor durumlara neden olabilmektedir. Bu nedenle, taraflar özellikle çatışma dilinden kaçınmalı, diyalog ve iletişim kanallarını etkili bir şekilde kullanmalı ve olası sorunları topluma fazla yansıtmadan yönetebilmeliler.
Kobané olayları, son iki yıldır yürütülen barış sürecine rağmen, son aylarda özellikle Lice olayları, anadilde eğitim konusunda artan gerilim ve restleşme, çatışma dilinin yoğun olarak kullanılması, süreçten sorumlu tecrübeli kişiler yerine şova meraklı bazı isimlerin gelmesi ve nihayet Kobané kuşatması ve bu sürecin iyi yönetilememesinin doğurduğu acı ve pahalı bir bedel oldu.
Barış süreçlerin başarılı olabilmesi için hep toplumsal barış eğitiminden bahsederiz, fakat bu olaylar gösterdi ki aslında en başta süreci yürütenlerin ciddi bir barış ve insan hakları eğitimine ihtiyaçları var. Bütün bu acı tablonun önemli bir nedeni, tarafların diline hakim olan kışkırtıcı provokatörleri aratmayacak bir dil ve öfkenin varlığıdır. Böyle mi çözeceksiniz devasa Kürt meselsini? Unutmayın ki bu hala başlangıç. Yani bu daha le lee, bir de bunun loloo'su var. Bu kafayla, bu formasyonla, bu anlayışla ve bu felsefeyle gideceğiniz yer, birkaç ayda bir bize bir savaş yaşatmaktan öteye geçmez. Tarafların inanmadığı bir barış süreci yürümez. Evet sürecin kendisi önemli fakat yeterli değildir. Sürece 40 kere barış süreci deyince barış olmuyor. O zaman eylem gerekli, reform gerekli ve cesaret gereklidir. Mehter gibi iki ileri bir geri yapınca ortaya istenmeyen acı tablolar çıkıyor.
Tarafların hatalarının yanında bir de dışarıdan gelen tehditleri de gözardı etmemek gerekir. Barış sürecinden rahatsız olan, bu sürecin bir an önce bitmesi ve kanın gövdeyi götürmesini isteyen jitemci, ergenekoncu, bilimum devlet formaları ve yabancı aktörler var. Her birisinin önceliği farklı fakat buluştukları nokta aynı. Gazetelerinde, televizyonlarında ve sosyal medyada yoğun bir şekilde süreç aleyhine yayın yapanlar, en ufak bir olayı hayat-memat meselesi olarak yansıtanlar, zihnindeki komplo teorilerini hakikat gibi sunanlar, fobyalarını realite diye gösterenler var. Olaylar çıkınca bayram edenler var. İktidarla savaşında her türlü ahlaksızlığı mubah görenler var. Hatta Devlet Bahçeli kitlesine itidal çağrısı yaptı diye adamı sosyal medyada linç edenler var. Başkalarının kanı üzerinde politika yürüten bu kadar ahlaksızın var olduğu bir ortamda barış süreçlerini yürütmek elbette ki kolay değildir. Bunun kolay olmadığını zaten dünya örnekleri göstermektedir.
Bütün bunların ötesinde hem PKK tarafında hem de devlet içinde bazı kişilerin süreci sabote etme girişimleri olduğu görülmektedir. Cemil Bayık'ın silahlı PKKlıları Türkiye'ye geri yolladıklarını açıklaması ( Bu ne hız böyle? Kobané'ye üç haftadır adam yollayamadın bir günde buraya nasıl yolluyorsun?). KCK tarafından yapılan kışkırtıcı açıklamalar da süreci baltalamaya dönük niyetleri gösteriyor. Aynı şekilde, Genel Kurmay Başkanlığı İzmir Kadife Kale'de şehitlikteki bayrağın yakıldığını internet sitesinde duyurdu, fakat ertesi gün Valilik bunu yalanlayınca o haberi siteden kaldırdı. Habere ulaşmak için: ( http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27351658.asp). Acaba o haberin amacı neydi? Dargeçit'te cenazeden dönen protestocuların üzerine ateş etmekle kim neyi hedeflemişti? Mardin Valiliği el yapımı bomba atıldığını açıkladı, oysa video görüntüleri ve tanık söylemleri aksini söylüyor. Bütün bunlar ve arkasındaki niyetin iyi araştırılması gerekir. Ordu içindeki derin yapı, Jitem artıkları veya başka güçler süreci tamamen sabote etmek mi istedi?
Dikkat edilirse taraflar içince öncelikle kışkırtan tarafların silahlı aktörler olduğu görülüyor. Bu bir tesadüf mü? Çünkü çatışmalarda şiddet hakim olduğu sürece silahlı aktörler söz sahibi olur. İki yıla yakındır süren barış sürecinde acaba bu silahlı aktörler (Ordu ve PKK) popülerliklerinin azalmasından endişe ediyor olabilirler mi? Bunlar, üzerinde düşünülmesi ve araştırılması gereken noktalar.
Kobané olayları tipik bir başarısız çatışma yönetimi sonucu ve örneğidir. Maalesef süreç hala çok kötü yönetilmeye devam edilmektedir. Taraflar buluşuyor, konuşuyor fakat medya karşısında birbirini suçlamaktan, ötekileştirmekten ve aşağılamaktan geri durmuyorlar. Bu çatışma diline bir an önce son verilmeli. Belki çok idealist bir talep olacak fakat süreçten sorumlu kişilerin kapsamlı bir barış ve insan hakları eğitimine tabi tutulmalarında fayda var. Yaptıkları işin önemi ve değerini öncelikle onların bilmesinde yarar var. Zira onların hamleleri milyonları, toplumsal barışı ve istikrarı doğrudan etkileyebilmektedir.