2

KOBANE'DEN SONRA BARIŞ SÜRECİ


  • Oluşturulma Tarihi : 10.11.2014 08:22
  • Güncelleme Tarihi :

Barış süreci, Türkiye'nin geleneksel ya da kemalist ulus inşa sürecinden sapması, daha gerçekçi ve zamanın ruhuna uygun bir paradigma değişikliğidir. Bir asra yakındır bir kriz niteliğinde ve 30 yıldır sınırlı bir savaş özelliği taşıyan Kürt sorununa barışçıl bir çözüm öngören barış süreci, sonuçlanması durumunda Türkiye toplumunun en önemli başarı hikayelerinden birisi olmaya aday bir gelişmedir. Bir takım teorik eksikliklere rağmen, iki yıla yakındır başarılı bir şekilde devam eden sürecin Kobané olayları nedeniyle kısmi bir duraklama dönemine girildiği görülmektedir. Yoğun şiddet içeren çatışmalarda, barış süreçleri uluslararası konjonktürün sunduğu bir fırsattır, bir defa kaçırıldı mı bir daha ne zaman geleceği belli olmaz. Bu nedenle, tarafların daha soğukkanlı, çatışma yönetimi ve barışın gereksinimleri doğrultusunda davranması sürecin geleceği için önemlidir.

Bugüne nasıl gelindiğine bakmakta fayda var. Zira, Kobané olayları sadece Kobané ile sınırlı değil, bir hatalar zincirinin son ve en önemli halkasıdır. Sürecin bir takım yapısal sorunlarının yanında bazı konjonktürel riskler içerdiğini belirtmekte fayda var. Yapısal sorunların başında, barış süreci öncesinde yoğun olarak kullanılan ötekileştirici, dışlayıcı, düşmanlaştırıcı çatışma dilinin tam anlamıyla terk edilememesi ve son aylarda bu dilin aktörlerin söylemine hakim olmasıdır. İkincisi, barış süreçlerinin en önemli bileşenlerinden birisi olan arabulucu eksikliği ya da varsa bile çok zayıf biri olmasıdır. Reform sürecinin yavaş ilerlemesi, özellikle toplumda kabul görmüş anadilde eğitim mevzusunu bile Eylül ayında okulların açılmasıyla büyük bir gerginlik konusu olması.

Konjonktürel sorunlar da, en az yapısal riskler kadar süreci tehdit eden unsurlardır. hatta zaman ve mekana göre bu sorunlar daha da önem kazanabilir. Bunların başında katılım, şeffaflık ve güncel gelişmeler gelir.

barış süreçlerinin sınırlı bir katılımla başlaması ve bir süre o düzeyde gitmesi anlaşılır ve gereklidir. Sağlıklı bir süreç için zamanla siyasal ve toplumsal katılımın artması gerekir, fakat bu süreçte maalesef bu olmadı. Katılımın sağlanamaması, bazı kesimleri tamamen gelişmeler dışında kalma korkusu ve telaşı sardı.

Türkiye'deki barış süreci, muadilleri ile karşılaştırıldığında, dünyadaki en şeffaf süreçlerden biri olarak başladı, fakat başladığı gibi gitmedi; takvim açıklanmadı, eylem planı paylaşılmadı. Bu da süreç aleyhtarlarının manipülasyonlarına ve komplo teorilerine yol açtı; hem batıda hem doğuda toplumda birtakım soru işaretlerine neden oldu.

İçerde süreçlerin karşılaştığı bu sorunların yanında bir de bölgede ortaya çıkan gelişmeler kısmen kırılgan olan barış sürecini daha da kırılgan bir duruma çekti. Kırılgan diyorum, zira tarafların gerçek bir barışa inanmadıklarını birçok demeç ve davranışlarında görmek mümkündür. Barış süreçlerinin ilk dönemlerinde pozisyonlar ve sonraki safhalarında çıkarlar ve ihtiyaçlar, özellikle ortak çıkar ve ihtiyaçlar öne çıkarken, Türkiye'deki süreçte pozisyonlar hep taraflar için öncelik olmaya devam etti. Müzakere yasası çıkarılmasına rağmen, Hükümet sözcüsü çıkıp Cemil Bayık benim muhatabım değil diyorsa, burada pozisyonun hala önemli ve belirleyici olduğunu gösteriyor.

Sürece yönelik diğer önemli bir tehdit, Ortadoğu'daki gelişmeler, özellikle IŞİD'in Kürtlere saldırıları oldu. Önce Kürdistan Bölgesi ardından Rojava. Bu saldırılar Kürtler arasında ciddi bir hassasiyet oluştururken, Hükümetin yeterince duyarlılık göstermemesi, önce taraflar arasındaki güveni, ardından sürece olan inancı zayıflattı. Kobané bir trajediye dönüşürken, bazı hükümet ve Kürt hareketi, özellikle PKK yöneticilerinden gelen sorumsuz kimi açıklamalar, HDP'nin sonucunu kestiremeyeceği eylem çağrısı ve ortaya çıkan 6-7 Ekim olayları...

Kobané olayları olarak bilinen bu şiddet dalgası, teorik ve pratikte oldukça hassas olan süreci daha da kırılgan bir duruma soktu. Buna bir de tarafların sorumsuz açıklamaları, şiddet dilinin yoğun kullanılması, yeni hükümet, süreçten sorumlu bakanın değişmesi ve son olarak uluslararası koalisyonun ve ABD'nin Kürt politikası süreci, yeni bir safhaya çekti.

Bu safhada en önemli faktör, uluslararası koalisyonun Kobané desteği ve Kürtlere dünya kamuoyunda artan sempati. Bunun en önemli boyutu, ABD'nin Kürt politikası, özellikle PYD ve dolayısıyla PKK ile işbirliği geliştirmesi. Bu durum, bir tarafta moral destek anlamında ve meşruiyet konusunda PKK ve Kürt siyasal hareketine alan açarken, öbür tarafta Türkiye'yi yalnız rahatsız etmekle kalmadı, kısmen de uluslararası yalnızlığa itti. Bu durum, doğal olarak süreci olumsuz etkiledi ve yeniden sürecin rayına girmesini geciktiren bir faktör haline geldi.

Kamuoyu Ortadoğu'da meydana gelen radikal denge değişiklikleriyle birlikte, bu gelişmeleri hem kaygıyla hem de korkuyla izlemektedir. Türkiye'de yeniden bir şiddet dalgasının başlaması ya da sürecin bitmesi Türkiye'yi sonu belirsiz bir maceraya sürükleyebilir.

Süreç hakkında taraflar genelde olumlu mesajlar verirken ve irade beyan ederken, aynı zamanda süreci tehlikeye sokabilecek yeni unsurları ortaya atabiliyorlar. örneğin karşılıklı yeni şartlar ileri sürüyorlar. Bu da Kobané sonrası dönemle gelen sürece yönelik önemli bir tehdit.

Bu kısır döngüden çıkmanın yolları var elbette fakat bunun için tarafların son birkaç ayda ürettikleri hatalardan vazgeçmesi gerekir. Kürt siyasal hareketi paralel bir yapılanmadan vazgeçmeli, hükümet de süreci sahici bir sürece dönüştürmeye çalışmalıdır. PKK ateşkese uymalı, hükümet de güven artırıcı tedbirler almalıdır; güvenlik reformu yerine demokratik reformlara ağırlık vermelidir. Süreç eylem planı açıklanarak şeffaf bir hale getirilmeli, sürece siyasal ve toplumsal katılım kanalları açılmalı ve güçlü bir arabulucu üzerinde uzlaşılmalıdır.

 

KOBANE'DEN SONRA BARIŞ SÜRECİ
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen