Sayfa Yükleniyor...
Demokratikleşme, insan topluluklarının hayatı müşterek ve barışçıl bir şekilde yaşamasının önemli yollarından biridir. İnsan türünün insani ve ahlaki yaşamı korumak ve geliştirmek için keşfettiği önemli bir olgudur. Teknolojiden, ekonomiden ve mühendislikten çok daha önemlidir insanın mutluluğu ve huzuru için. Körfez ülkeleri bunun en bariz örnekleridir. Dünyanın bugünkü ruh hali bunun en çarpıcı göstergesidir.
Demokrasi toplumsal ahlakı iyileştirmenin en etkili yollarından biridir. Peki demokrasi nedir? Demokrasi katılımdır, istişaredir, danışmadır, eşitliktir, adalettir, hukukun üstünlüğüdür, insan haklarıdır. Kelime anlamı itibariyle bunların hepsi değildir, fakat kavramsal içerik itibariyle böyledir.
Peki bir toplumda demokratikleşme nasıl ve niçin olur?
Demokratikleşmeyi açıklayan başlıca üç temel teori var. Bunlar modernleşme teorisi, geçiş teorisi ve yapısalcı teori.
Modernleşme teorisine göre, toplumlar zenginleştikçe demokrasi talepleri artar, yöneticiler üstünde baskı kurarlar ve demokratikleşme olur. Bu teori nispeten açıklayıcıdır fakat açıklayamadığı noktalar da çoktur. Örneğin, Körfez ülkeleri kişi başı gelir itibariyle çok zenginler. Katar dünyanın en zengin ülkesi, kişi başı gelir itibariyle ABDyi bile 2-3e katlamaktadır fakat demokrasi değildir. Yine, dünya gayri safi hasılası 120 trilyon dolar düzeyindedir. Yani dünyada adil bir bölüşüm olsa kişi başı gelir 16.000 dolar üzerindedir. Dünya tarihinde zirvedir bu. Fakat dünya 20 yıl öncesine göre daha az demokratik ve daha çok kaotik ve çatışmacı bir yerdir. Buna karşın, Hindistanda kişi başı gelir 7000 doların altında olmasına rağmen, demokrasi olabilmiştir.
İkinci demokratikleşme bakış açısı geçiş teorisidir. Buna göre, demokratikleşmeyi elitler sağlar. Bir toplumda siyasal, ekonomik ve askeri elit demokratikleşmeden tavır alsa, onu tercih etse demokratikleşme olur. Bu da kısmen doğrudur. Türkiye'nin demokratikleşme serüveni kısmen bunu doğrulamaktadır. 1950'de 1980'lerde ve 2000'lerde Demokrat Parti, ANAP ve AK Parti dönemlerinde demokratikleşme büyük oranda elitin tercihleriyle gelişti. Tabi ki sadece o değildi. Uluslararası dinamikler her zaman rol oynadı. Bu da bizi üçüncü demokratikleşme teorisine götürüyor.
Yapısalcı demokratikleşme teorisi de demokratikleşmeyi iç ve dış yapısal değişim ve dönüşümlere bağlıyor. İçerde ya da dışarıda büyük sistem değişiklikleri, anayasanın değiştirilmesi ya da uluslararası sistemin değişmesi gibi. Huntington dünya tarihinde üç tane küresel demokratikleşme dalgalarından bahseder ki üçü de büyük değişimlerden sonra yani küresel sistemin değişmesini takip eden dönemlere denk gelir. Birinci dalga, 1815-1915'tir ki Napolyon savaşları sonrası Avrupa'da meydana gelen uzlaşı ve Avrupa ahengi dönemine gelir. İkinci demokratikleşme dalgası İkinci dünya savaşından sonra ve üçüncü demokratikleşme dalgası 1970'lerde başlasa bile hızlandığı ve yaygınlaştığı dönem Soğuk Savaş Sonrası süreçtir. Bu değişimlerde bir toplumun demokratikleşmesinde, dış dinamiklerin ya da uluslararası sistemin rolü görülmektedir. Türkiye'deki demokratikleşmede de bu küresel sistem değişikliklerinin etkisi görülmektedir. Osmanlıdaki Tanzimat ve Islahat reformları birinci küresel demokrasi dalgasına, 1950'ler, İkinci küresel demokrasi dalgasına ve 1980 ile 2000'li yıllardaki demokratikleşme de 3. küresel demokratikleşme dalgasına denk gelmektedir. Türkiye'nin demokratikleşmesinde en etkili olan faktörün uluslararası sistemdeki değişiklik yani dış dinamik olduğu göze çarpmaktadır. Doğal olarak bu, tek neden değildir. Ekonomik büyüme, elit tercihi de kısmen önemli rol oynamıştır. Kısacası, bir teori tek başına ne küresel demokrasiyi ne de toplumsal demokratikleşmeyi açıklayamaz.
Dünya demokrasisi son 10-15 yıldır Huntington'un ters demokratikleşme dediği yani demokratikleşmeden uzaklaşma sürecine girmiştir. Yapılan akademik araştırmalara göre, son 10 yılda tün dünyada demokrasilerin sayısı azalmasa bile demokrasi kalitesi düşmektedir. Yani, dünyada, insan hakları, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü düşmektedir. Demokrasi kalitesi sadece yeni demokrasilerde değil, konsolide olmuş Batı demokrasilerinde de düşmektedir ve düşmeye devam etmektedir maalesef. Demokrasi kalitesi düştükçe, dünya barışı da ortadan kalkmaktadır. 1990'larda dünya çapında toplamda çatışma sayısı 100'ün altında iken bugün bu sayı 400'ü aşmıştır. Soğuk Savaştan sonra dünyada esen iyimser ve barışçıl hava, bugün yerini çatışmacı ve kötümser bir iklime bırakmıştır.
Bu kısa analizden çıkan sonuç şu; yeniden demokratikleşmenin oluşabilmesi için uluslararası sistemin değişmesi ve dönüşmesi gerekir. Bunun için bir işaret, alamet, gösterge var mı? Bence var. Siber devrim çok şey değiştirecektir. Dünya dijitalleştikçe, networklara bağlandıkça, interleştikçe değişecek, dönüşecek ve yeni bir dünya düzeni gelişecektir. Fakat önemli olan, biz bu değişimin neresindeyiz, neresinde olacağız? Bu alana ne kadar yatırım ve Ar-Ge yapabiliyoruz? Bunların hepsi de bizim gelecekteki demokrasi kalitemizi önemli oranda belirleyecektir.