Dünyayı yönetecek bir merkez ya da bir dünya hükümeti olmadığından, dünyada barış ve istikrarı sağlamak oldukça zordur. Zira fomksiyonel bir yönetim için, bağlayıcı bir hukuk ve etkin bir yaptırım gücü gerekiyor. Uluslararası ilişkilerde bağlayıcı hukuk var, fakat etkin bir yaptırım mekanizması yok. Bu nedenle, dünya barışı, düzeni ve istikrarını sağlamak daha çok konjonktüre bağlı olabiliyor.
Bu durumda, dünyanın barış ve istikrarı zamanın dünya liderlerinin, özellikle büyük güçlerin, feraset, ahlak ve gücüne kalıyor. Son yıllarda dünya beklenenin aksine büyük bir çalkantı ve çatışmalı bir girdaba girdi. Soğuk Savaştan sonra dünyada yayılan iyimser hava, maalesef kısa sürdü. 1990lı yıllarda dünyada toplamda yıllık 100 çatışma varken, son yıllarda bu sayı dört kat artarak 400ü aştı. Bu sayı, tek başına bile dünyanın gittiği yönünün sağlıklı olmadığını göstermektedir.
Bir hükümeti olmayan, Uluslararası İlişkiler literatüründe anarşik olarak ifade edilen küresel ilişkiler, kaos ve sürekli bir çatışma hali yaşamıyor doğal olarak. Dünyada savaş hali, barış hali ile kıyaslandığında çok küçük bir orana tekabül ediyor. Fakat savaşların olumsuz sonuçları, insan üzerindeki olumsuz etkilerini arttırıyor. İdeal olan, insanın doğası gereği acıdan kaçınma yani barışın olması ve mutluluğun sağlanmasıdır. Maalesef, bazı kötü niyetli, ihtiraslı ve ahlaken zayıf insanlar küresel harmoni ve istikrarı bozabiliyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen dünyada, istikrar ve düzeni görece sağlayan, uluslararası anarşi düzeyini ve çatışmaların daha da artmasını engelleyen bir takım kurumlar var. Bunlar tarihsel olarak, diplomasi, uluslararası hukuk, büyük güçler ve uluslararası örgütler gibi yapılardır.
Diplomasi, sorunların barışçıl yöntemlerle çözülmesini, şiddet yerine müzakere ve diyalogu öngörür. İnsanlık tarihinde hep var olmuştur. Bazen etkin olmuş, bazen de fazla işe yaramamıştır. Şekil ve yöntemleri değişse bile günümüze kadar varlığını sürdüren önemli bir araçtır. Bir toplumda medeniyet, ahlak ve insanlık arttıkça diplomasi ve barışçıl yöntemleri öncelemesi o düzeyde artıyor. Barbarlık ise sorunlarını şiddetle ve baskı ile çözmeyi yeğlemektedir. Bu da hem toplumsal hem de küresel barışı tehdit etmektedir. Ki hiçbir zaman bir sorun şiddetle ve baskı ile çözülmez ve çözülmemiştir. Çözülmüş gibi görünenler, sadece bastırılmış ve tekrar su yüzüne çıkacağı günü ve ortamı beklemektedir.
Uluslararası hukuk da önemli bir küresel yönetişim aracıdır. Anlaşmalar ve teamüller gibi bağlayıcı düzenlemelere rağmen, onu uygulatacak etkin bir yaptırım mekanizması maalesef yoktur. Uluslararası hukuk son yüzyıllarda çok mesafe aldı, özellikle uluslararası insan hakları hukuku çok önemli çözümler sundu. Zayıf da olsa, uluslararası yaptırımı olan komisyonlar ve mahkemeler kuruldu. Fakat bu hukukun uygulanması, küresel işbirliği ve küresel bağlılık gerektiriyor. Maalesef ülkeler işlerine gelmeyince, uluslararası hukuku göz ardı edebiliyorlar. Fakat yine de önemli bir oynuyor, özellikle son yüzyılda.
Diğer önemli bir kurum ise Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İslam İşbirliği Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerdir. Bu örgütler devletlere önemli bir platform sunuyor. Çatışma yerine konuşmayı, birbirini anlamayı ve sorunlarını barışçıl yöntemlerle çözme fırsatı sunuyor. Platform olmanın ötesinde, zaman zaman dünya barışında etkin bir rol da oynayabiliyorlar.
Son olarak büyük güçler. Belki de en etkin ve kötüye kullanma açısından da en müsait olan bir araçtır. Büyük güçler tarihsel ve ahlaken dünya istikrar ve düzeninden sorumlu aktörlerdir. Fakat bu aktörler çoğu zaman kendi çıkarlarını dünya barışının önüne koyar ve dünya barışına zarar verirler. Sorumluluğunu yerine getirmez. Büyük güçler dediğimiz yapılar adına kurumlar ve kişiler kararlar alıyorlar. Bu nedenle, büyük güçlerdeki hükümetlerin dünyayı algısı ve bakışı dünya barışını etkileyebiliyor. Barışçıl, demokrat ve ahlaklı liderler yönetimdeyken dünya daha barışçıl; fakat anti-demokratik, baskıcı ve ahlaken zayıf liderler iktidarda ise, dünya barışı yerine kendi ihtirasları, kendi çıkarları, kendi egolarını önceliyorlar. Bu nedenle, dünyayı rahatlıkla cehenneme çevirebiliyorlar.
Soğuk Savaştan sonra dünyanın tek süper gücü olan ABDde iktidara gelen zihniyetlere paralel olarak dünyada güvenlik, çatışma -barış dengesinin değiştiği kolaylıkla görülmektedir. ABDde Soğuk Savaştan sonra oğul Bush ile başlayan ve diğer Cumhuriyetçilerle devam eden güvenlikçi anlayış, dünyayı beklentilerin aksine bir çatışma sarmalına sokmuştur. Buna paralel olarak diğer büyük güçler ve çoğu ülkede son yıllarda dengesiz, deli, saldırgan ve baskıcı liderlerin ortaya çıkması, tüm dünyada demokratik değerlerin zayıflaması ve normatif değerlerin gözden düşürülmeye çalışılması küresel yönetişimi ve barışı daha da zorlaştırmıştır.