Yönetmen Alan Parker’in Mississippi yanıyor filmi, 1960’larda ABD’nin bazı bölgelerinde devam eden ırkçılığı anlatıyor. Siyahlara karşı beyaz ırkçılığı, Mississippi içinde belediye, emniyet ve yargı mensuplarının da yer aldığı kurumsal bir ırkçılıktır. Irkçılığın örgütlendiği Ku Klux Klan (KKK) üyeleri siyahlara her türlü zulüm ve işkenceleri yapıyor, öldürüyor ve fakat cezalandırma şöyle dursun sistem tarafından ödüllendiriliyorlar. O zamanlar ABD’de özgürlük ve eşitliği savunan Sivil Haklar Hareketi’nden bazı üyelerin kasabada (KKK ve örgüt üyesi polisler tarafından öldürülmesi sonucu) kaybolması ile başlayan film, ırkçılığın ne kadar ahlak dışı, insanlık dışı ve aşağılık bir şey olduğunu göstermektedir.
Maalesef medeni dünya demokrasi, insan hakları ve etik değerlerin, hukukun ve küreselleşmenin bu kadar yaygınlaştığı günümüzde bile bu hastalıktan bir türlü kurtulamamaktadır. Etnik, milli, dini, ırki, rengi, cinsiyeti, felsefi düşüncesi ya da başka temellerde insanlar birbirlerini ötekileştirmekte, dışlamakta, aşağılamakta, insan dışılaştırmakta ve hatta şeytanlaştırmaktadır. Böylece, “ötekine” yapmış olduğu aşağılık ve insanlık dışı muameleyi meşrulaştırmaktadır. Bunu da maalesef, daha büyük kitlelerin yardımı ve desteği ile yapmaktadır. Eğitim yoluyla ve modern araçlarla kitlesel cehalet üretilmekte, yalan tarih, yalan haber ve algı operasyonlarıyla kitleler afyonlamaktave dünyanın dört bir yanında haşhaşi orduları üremektedir. Manipülasyon ve algı operasyonları ile maalesef bütün bu ırkçı ve ayrımcı politika üreticileri kendi kendilerini melek gibi de gösterebilmektedir. Herkes kendi ırkçısını masum, hatta insani gösterme alçaklığını yapmakta beis görmemektedir. Başkası o alçaklığı yapınca ancak onu suçlayabilmektedir.
Bugün küresel çapta, insanlığı öldüren bu ahlaksızlıkları besleyen bir takım gelişmeler var. Bunların başında küresel demokrasi krizi, uluslararası hukukun zayıflığı, ekonomik sorunlar ve mülteci düşmanlığı gelmektedir. Bütün bunların ötesinde bu sorunları iç politikaya alet eden, din ve milliyetçilikleri de sos olarak kullanan ayrımcı ve ahlaksız(sadece kendi menfaatlerini düşünen) sosyal ve siyasal grupların, partilerin ve liderlerin varlığıdır. İnsanlığın bu sorunlarını kendileri için avantaja dönüştürmeye çalışan (yerel ve küresel KKK gibi ırkçı) güç odakları, hep “ötekini” suçlayarak, sorunların kaynağıymış gibi göstererek maalesef Yeni Zelanda katili gibi ahmakları ırkçılık çukuruna çekmekte ve yırtıcı bir canavara dönüştürebilmektedir.
Mississippi Yanıyor filminde olduğu gibi, şükür ki dünya sadece bu ahlaksız ırkçılardan mürekkep değildir. Sivil Haklar çalışanları gibi ahlakı, ayırım yapmadan insanı ve insanlığı merkeze alan insanlar da vardır. Yeni Zelanda katliamından sonra dünyada oluşan küresel tepki ve hassasiyetin yanında o katliamda katili değil de Müslüman maktul göçmenleri(Allah hepsine rahmet etsin) suçlayan Avustralyalı senatöre tepki gösteren eggboy (yumurta çocuk) olarak bilinen WillConnolly ve İsrail’de Filistin haklarını savunduğu için dozerle ezilen ve “zulüm bizdense ben bizden değilim” diyen ABD’li aktivistRachelKorrie ve bilmediğimiz bir dizi bireysel iyi örnekler insanlara insanlığını hatırlatmakta ve gelecek adına ümit vermektedir.
Küresel çapta adalet ve barışı tesis etmek için öncelikle herkesin kendi ırkçısına, ahlaksızına, göçmen ve “öteki düşmanlığı” yapan, herhangi bir temelde insanları ayıran ve ayrımcılık yapan yakınına, kendinden olana karşı çıkması gerekir. Öteki’ne karşı çıkmak işin en kolay yanıdır ve genellikle bu yine iyi niyetli olmakla birlikte ırkçılığa da hizmet edebilecek bir tavır olabilmektedir. Asıl erdemli davranış kişinin kendinden olana, kendisi gibi olanın yaptığı kötülüğe karşı çıkmasıdır.
Empati, eşitlik ve ahlak ilkelerinin içselleştirilmesi lazım. Küresel çapta iyilik, güzellik, özgürlük ve adalet için çalışan kişi, kurum ve yapılara destek vermek lazım. Medeniyetler çatışmasına değil, medeniyetler ittifakına nasıl hizmet edilebileceğinin yollarını aramak lazım. Yine küresel çapta ve yerelde bu yeryüzü insanlarına karşı mücadele eden komplo teorisyenlerine karşı mücadele etmek lazım. Zulüm nereden gelirse ve kime karşı olursa karşı çıkmak lazım. Zalimin ve mazlumun kimliğine göre tepki veren kişiler, ahlaken zayıf ve kolayca zulüm yapabilecek insanlardır. Gerçek vicdan sahibi ve ahlaklı insan zalimin ve mazlumun kimliğini sormadan tepki gösterir/göstermelidir.