Irak-Şam İslam Örgütü (IŞİD) öncülüğünde küskün sünni aşiretler ve eski baasçılardan oluşan isyancı koalisyon, Musul başta olmak üzere Irak'ın sünni çoğunluklu bölgelerinin (Kürdistan hariç) büyük bir kısmını bir haftada kontrolleri altına aldılar. Bu hızlı yayılma bir tarafta Irak ordusunun ne kadar etkisiz ve güçsüz olduğunu, diğer tarafta isyancı koalisyonunun da Irak'ta gözardı edilemeyecek önemli ve güçlü bir aktör olduğunu göstermektedir. Bu fiili durumun uzun süreceği sinyalleri de yok değil. Kürdistan Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani BBC'ye verdiği mülakatta 'Irak'ta artık Musul öncesi düzene dönmek zor' derken aslında buna işaret ediyordu.
Irak'ta çatışmalar giderek şiddetlenmekte ve günden güne artan can kayıplarıyla gayri insanı bir boyuta evrilmektedir. IŞİD'li koalisyon ve Maliki'nin mezhepçi nefret söylemi ve şiddet eylemleri sadece Irak'ta değil, tüm dünyada bir sünni-şii (alevi, nusayri, caferi vs) ayrışmasına ve çatışmasına zemin hazırlamaktadır. Bu çatışmanın bu denli provokatif bir yol izlemesinde bazı bölgesel aktörlerin hem tasarımda hem de lojistik alanında büyük etkileri vardır. Bu çatışma kısa sürede barışçıl bir şekilde çözülemezse başta Irak'la (özellikle Kürdistan bölgesiyle) ticaret yapan Türkiye olmak üzere, bütün bölge ülkeleri hem ekonomik hem de toplumsal olarak olumsuz etkilenecektir. Uzun vadeli geniş çaplı ve mezhepçi bir iç çatışmanın bölgeye yayılması kaçınılmaz olacaktır.
Mevcut Irak anayasası maalesef baştan beri yanlış dizayn edildi. Saddam döneminde var olan de facto durumu yasal bir çerçeveye oturtmak dışında bir yeni boyut getirmedi. Haliyle yeni lider El-Maliki de Saddamcılık oyunu oynadı. Irak anayasası tüm kesimleri kucaklayan, çoğulcu ve güç bölüşümüne dayalı bir demokratik sistem yerine, güç odaklı, çoğunlukçu bir demokrasi anlayışını benimsedi. 2003 yılından bu yana şiddetin dinmemesi ve son haftalarda kontrol edilemez boyuta gelmesinde bu anayasal yapının rolü büyüktür. Irakta'ki çatışma mevcut durumda şiddetli kriz safhasından savaş safhasına evrilme sürecindedir. Eğer bir an önce çözüm bulunamazsa bu savaş Irakla da sınırlı kalmayacaktır.
Bu komplike denklemden sadece şiddet yoluyla, güç marifetiyle ve bencil bir çıkar duygusuyla Irak'ta istikrar ve barış sağlamak mümkün mü? Hem Maliki rejimi hem de muhalifler için bu alternatif artık imkânsızdır. Bu yöntemle Maliki rejiminin durması da gitmesi de iç savaşı bitiremeyecek, aksine körükleyecektir. Zira, Maliki rejimi dünyadan ne kadar güç ve destek de bulsa artık muhaliflerin boyun eğmesi zor. Bu saatten sonra Irak'ta kimse silahla kazanamaz.
Barışçıl bir çözüm için başta Türkiye olmak üzere Katar, İran, S. Arabistan ve Mısır gibi bölge ülkeleri ortak hareket etmelidir. Zira bütün bu güçlerin bir şekilde çatışma ile doğrudan ya da dolaylı ilişkileri vardır. Yukarıda da bahsedildiği gibi, bu bölgesel aktörleri aynı zamanda uluslararası güçlerle birlikte ve iyi niyetle hareket emelidirler. Aksi takdirde çözüm değil, kaos daha da derinleşecektir. Küçük hesaplar peşinde koşan bazı bölge ülkeleri, çıkarcı, mezhepçi ve milliyetçi refleks geliştirirse herkes kaybedecektir.
Bu çatışmadan çözüm çıkarmanın tek yolu geniş katılımlı, uluslararası destekli bir müzakere ve barışçıl yöntemlerdir. Barış artık, toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği, başta BM ve Arap Birliği olmak üzere tüm bölge güçleri ve küresel aktörlerin iyi niyetle ve Irak halkına kendi çözümünü dayatmadan sadece hakemlik yaparak demokratik bir Irak inşa etmekle mümkündür. Bu çözüm yöntemi zordur, fakat zor olduğu nispette sürdürülebilir bir istikrar ve barışı sağlama nüveleri içermektedir.
Barzani yukarıda bahsedilen mülakatta Irak'taki sorunun siyasi olduğunu ve çözüm olarak sünnilerin de Kürtler gibi özerk bir bölgeye sahip olması gerektiğini vurguladı ki bana göre doğru fakat eksik bir öneriydi. Sadece Sünniler değil Şiilerin de kendi bölgelerine sahip olacağı üç parçalı gevşek bir federasyon ya da bir konfederasyon ancak Irak'ı bir arada tutabilir.