Nasıl İnsanlarız?


  • Oluşturulma Tarihi : 31.12.2018 07:40
  • Güncelleme Tarihi :
Nasıl İnsanlarız? yazının resmi

Bu tarz soruların cevapları farklı parametreler üzerinden verilebilir. Kişinin talepleri, arzuları, ahlakı, güçle ilişkisi, “öteki” algısı, merhamet-öfke dengesi, eşitlik ve özürlük mefhumu, kültürü, okumaları, inancı, ideolojisi ve bunlarla ilişkisi gibi daha pek çok unsur bir kişinin nasıl insan olduğunu/olmadığını gösterebilir. Bu kısa yazıda kişinin nasıl bir dünya arzuladığı ve “öteki” ile ilişkisi üzerinden anlamaya çalışalım. Bu hususta bize Jeremy Bentham ve John S. Mill tarafından çokça tartışılan ve geliştirilen faydacılık teorisi çok yardımcı olabilir. Bu teori farklı disiplinlerde birbirine yakın fakat farklı çerçevede kullanılmaktadır. Biz daha çok insan hakları ve ahlak çerçevesiyle ele alacağız. İnsan hakları özünde insanlık onurunu korumayı ve insanın mutluluğu üzerine kurulu evrensel (kimisine göre de kültürel) prensiplerdir. Faydacılık anlayışı ikincisi yani insanın mutluluğunu esas alan, bireyden çok kolektif olan ve eylemleri yararlı sonuçlarıyla değerlendiren bir anlayıştır. Kişiler olarak tüm çabamız aslında mutlu olacağımız bir dünya kurmak. Bu çerçevede, arzuladığımız dünya tasavvuru çok önemli. Detaylarda aslında insan sayısı kadar farklı dünyalardan bahsetmek mümkündür. Fakat bir genelleme yapılarak iki insan/toplum türünden ve düşünce kalıbından bahsetmek mümkündür.Fazla genelleme yapılmış olsa bile hepimize bu iki gruptan birinde az ya da çok yer vardır.Bir de Albert Einstein’e atfedilen bir söze göre, “Aptallara göre insanlar ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil başta olmak üzere sekizden fazla kategoriye ayrılırlar. Halbuki olay bu kadar komplike değildir. İnsanlar sadece ikiye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar.”
Bunlardan birisi, kendisini dünyanın merkezine koyar ve herkesin kendi mutluluğu için birer nesne olmasını arzular. Zira özünde diğerlerine kıyasla kendini üstün görme vardır. Kibre dayanır. Bu anlayış daha ziyade kaba, cahil, ahlaksız, düşüncesiz, ya da düşüncesi henüz yeterince gelişmemiş kişilerde/toplumlarda görülür. Bu nedenle, bir kişi ya da toplum ne kadar kaba, cahil, ahlaksız ve düşüncesiz ise o kadar kendisini ve kendisine ait olanı üstün görür. Fakat bu aptal kişi/toplum şunu düşünmez ki herkes aynısını düşünce dünya herkes için cehennem olacak. Ve gerçekten dünyayı yaşanmaz kılan, cehenneme dönüştüren, insani ve ahlaki harmoniyi bozan insanlar/toplumlar bu tür kaba, cahil, ahlaksız ve düşüncesiz toplumlardır. Bu aslında şeytani bir düşüncedir. İnsani ve ahlaki olmayan düşünce ve ideolojilerin öğretisidir. İkincisi, hem kendisinin mutlu olmasını arzulayan hem de etrafındaki insanların da mutlu olmasını isteyen kişiler/toplulardır. Bu tip kişiler/toplumlar kendisini dünyanın merkezine koymaz, eşitlikçidirler, başkasını da kendileriyle eşit görürler. Kendileri ve kendilerine ait olanı severler, fakat üstün görmezler. Yani ötekini değersizleştirmezler Aynı şekilde, başkasına ait olan şeylerin de kendileri için değerli olduğunu bilirler ve buna saygı gösterirler. Tüm insanlık ailesinin bir bütün olduğunu ve hep birlikte mutlu olabileceğini düşünürler. Etrafımız mutsuz insanlarla doluyken mutlu olmamızın  zor olduğunu, olsa bile sürdürülebilir olamayacağını bilirler. Bu mefhum aslında sağlam bir ahlakın, köklü bir düşüncenin, bilge bir kültürün ve ince bir anlayışın ürünüdür.İnsani, ahlaki olan bir düşüncedir. Tüm dinler ve insancıl ideolojilerin öğretisidir.
Faydacılık teorisiyle özdeşleşmiş şu söz çok önemlidir: “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma!”. Benzer sözleri tüm inançlarda bulmak mümkündür. İslam versiyonu da “Kendi için istediğini Mümin kardeşi için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz” şeklindeki hadistir.
İnsan nasıl bir dünya tahayyül ediyorsa öyle bir dünya düzenine de razı olur/olmalıdır. Birinci grupta yer alanlar güce tapar, ahlaki ve insani değerleri zayıftır, insanı insan olduğu için değil, (kendisiyle özdeş) bazı özelliklerinden dolayı severler. Bu nedenle, farklı “öteki” olandan nefret ederler. Ötekinin iyi olmasını istemezler. Kendisi acı çekmek istemez, fakat ötekinin acı çekmesini arzularlar. Empatiden yoksundurlar. Kendileri rahat ve mutlu oldukları sürece dünya pespembedir gözlerinde. Kendileri ufak bir sorun yaşadıklarında dünyayı vaveyleye verirler. Dünyayı cehenneme çevirerek, kendileri için bir cennet kurabileceklerini düşünecek kadar düşüncesiz ve ahlaksızdırlar. İkinci grupta yer alanlar adalete, eşitliğe inanır, ilkeleri ve prensipleri vardır. İnsanı sırf insan oldukları için severler ve değer verirler. Kendileri acı çekmek istemediği gibi, ötekinin de acı çekmesini istemezler. Bu nedenle, yeryüzünde herkesin barış içinde, karşılıklı saygı çerçevesinde ve özgürce yaşamasını hayal ederler. Güzel bir dünya düşlerler. Bu güzellikleri besleyen inançlara, düşüncelere, ahlaki ilkelere önem verirler. Dünyayı herkes için bir cennet yapmak isterler. Dünya tasavvurumuz kişiliğimizi yansıtır. Nasıl bir dünya (düzeni) istiyorsak, öyle bir ahlak ve kişiliğe sahibiz. Peki ya siz! Nasıl bir dünya istiyorsunuz?

Nasıl İnsanlarız?
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen