Sayfa Yükleniyor...
Nezir Akyeşilmen
nezmen@yahoo.com
Eski dünyanın kalbi Orta Doğu, tarih boyunca küresel strateji mücadelesinde önemli bir yer olmuştur. Bazen bu mücadelenin öznesi (aktif aktör) ve bazen de nesnesi (pasif aktör) olmuştur. Ve maalesef en az son iki asırda hep nesne olma durumunda kalmıştır. Sömürge oldu, petrol ve diğer enerji kaynakları ile birlikte yine neo-sömürgecilik oyunlarına alet edildi. Soğuk Savaş yıllarında Batı ile Doğu arasındaki mücadelede savaş alanı oldu. Soğuk Savaş sonrası dönemde dünya zenginlik ve refaha yatırım yaparken, Kaide ve DEAŞ gibi oyuncaklar üzerinden Orta Doğu yine küresel aktörlerin antrenman alanı oldu. Ve nihayet Arap Baharı geldi son altı yılda ve Orta Doğu'nun kaderi yine aynı: Küresel aktörlerin mücadele alanı olmak.
Bu talihsizliğin hem iç hem de dış nedenleri vardır. Bölgenin eski dünyanın merkezi olması, üç kıtayı birleştiren stratejik bir yerde olması, sanayinin ve ekonomik gelişmenin motoru konumundaki enerji kaynaklarını barındırması doğal olarak büyük güçleri cezbediyor. Öbür taraftan, bölgenin etnik, dini, felsefi ve toplumsal çeşitliliği, bölge genelinde halka dayanmayan dikta yönetimlerin olması, bu yönetimlerin büyük güçlerin güdümünde olması, özgürlük ve katılımın yani demokrasi yokluğunun halkta oluşturduğu hoşnutsuzluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, eğitim eksikliği, adalet ve ahlak zafiyeti gibi iç faktörler de bölge halklarını kolay yönetme ve yönlendirme imkanı veriyor.
Bütün bu iç ve dış faktörler üst üste gelince, bölgenin küresel güçlerin oyuncağı, hedefi ve mücadele alanı olması da kaçınılmaz oluyor.
ABD'nin yeni yönetimiyle beraber - ABD'nin içine kapanması ve ekonomiye ağırlık vermesi beklentisi nedeniyle - bölgenin talihi değişir mi?
Sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim. Değişmez. Değişmez çünkü Trump yönetiminin - ve hiçbir ABD yönetiminin- küresel hegemonyadan vazgeçme gibi bir lüksünün ve stratejisinin olması neredeyse imkansızdır. Kendileri istese bile, küresel gelişmeler ve ABD derin devleti buna izin vermez. Zira, Obama yönetiminin Obama doktrini çerçevesinde bölgesel sorunlara doğrudan müdahale etmek yerine yerel ve bölgesel aktörler üzerinden çoğu zaman dolaylı mücadelesini bile sorgulayan bir anlayışa sahiptir Trump ve adamları.
Trump'ın şimdiden yönetim kademelerinde asker kişilere fazla pozisyon vereceğini ve belirlediği kişiler arasında böyle bir ağırlığın olması, dış politikada Pentagon ağırlığına işaret ediyor. Sadece bu olgu bile, ABD'nin bölgeden uzak duramayacağına önemli bir işarettir. Yine Türkiye kamuoyunda çuvalcı general olarak bilinen Reymond Odierno daha yeni yaptığı açıklamada Obama'nın pasif politikaları sonucu Orta Doğu'da üstünlüğü Rusya'ya kaptırdıklarını ve bunu proaktif politikalarla yeniden geri almaları gerektiğini ifade etti. Açıklaması oldukça net: Biz, her nedense, şimdiki yönetim altında geriden liderlik yapmayı seçtik. Şimdi önden liderlik yapmanın, ulusları bir araya getirmede, kendi politikalarımızda ve hükümetimizin kabiliyetlerini bir araya getirmede agresif olma zamanıdır.
Obama iktidara gelmeden önce, Irak ve Afganistan savaşlarını bitirmeye, Guantanamo'yu kapatmaya azimli ve istekli görünüyordu. Sekiz yıl geçti, Irak ve Afganistan geldiği dönemden daha kötü durumda, Guantanamo hapishanesi ise, bir türlü kapatılamadı. Yani ABD'de başkanları aşan çok konu olabiliyor. Bazen de konjonktür de buna izin vermeyebiliyor. Olmaz ama farz edelim ki oldu ve ABD bölgeden çekildi. Rusya gibi dikta bir anlayışın bölgede tek başına hakim olmasının daha büyük felaketlere de kapı aralayacağı ihtimalini gözden kaçırmamak gerek. Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak da var. Bu işin çözümü yok mu var: içerde yani demokrasi, insan hakları, katılım ve bölgesel işbirliği. Hakimiyet değil, eşitlikte.
Sonuç olarak, Trump yönetimiyle birlikte Orta Doğu'da küresel hegemonya mücadelesi yine devam edecek. Bu mücadelenin bugünkünden daha barışçıl ve daha az yıkıcı olacağı garantisi yok maalesef. Bölge halkları kendi sorunlarına eğilip demokratik ve barışçıl çözümler üretmedikleri sürece, piyon olmaya devam edecekler.