Sayfa Yükleniyor...
ABD'nin yeni Başkanı Trump, siyasi liderliğin bir şirketi yönetmekten çok farklı ve daha zor olduğunu hakkalyekin yaşayarak öğreniyor. İlk günlerdeki hızlı adımları tek tek kendisine geri dönünce, bu defa düşünmek zorunda kaldı. Yapacağı atamaların yüzde 1'ini dahi yapamayan ve önerdiği isimlerin yarısı da Kongre'den dönen Trump, Başkanlığı bırakıp şirketindeki ofisine dönerse büyük bir sürpriz olmaz. Bu travmayı bir dizi politikacı yaşamaktadır. İş insanı ya da üst düzey bürokratlar da milletvekili olup Meclis'teki eski 9 metre karelik odalara ya da şimdi ki köfteci dükkanı tarzı ofislere gelince büyük bir çoğunluğu aynı sendromu yaşıyor. Eski mekanları, yetkileri ve özgürlüklerini arıyorlar. Trump da bir işadamı olarak bu sendromu yaşıyor ve yaşamaya da devam edecektir. Fakat konumuz bu değil, Orta Doğu.
Seçim kampanyası döneminde Rusya ve hatta Esad ile işbirliği yapacağını, Türkiye ve YPG'yi barıştırıp aynı cephede koşuşturacağını, IŞİD'i bir ayda ortadan kaldıracağını düşünen ve söyleyen adam, şimdi sahadaki gerçekleri görünce kafası karıştı. Bütün bu konuların başlı başına kapsamlı birer diplomasi konusu olduğunu, öyle şirkette emir verdiği gibi işlerin yürümediğini, aksine herkesi tek tek memnun ve ikna etmesi gerektiğini fark etti. Bu da haliyle kendi iş tarzı için bir sorun, ciddi anlamda sınırlarının olduğunu fark etmesi ayrı bir sorun.
Öncelikle Uluslararası ilişkileri öğrendikçe bu alanın öyle dışarıdan göründüğü gibi bir alan olmadığını anladı. Alanın uzmanları olmayanların rehberliğinde hareket edenlerin nasıl kafa üstü çakıldıklarını örneklerle öğrendi. Bu alanın öyle "Ben bilirim ben yaparımcı" bir alan olmadığını kavradı. Farklı dinamikleri, farklı matematiği ve farklı bir anlayışının olduğunu fark etti.
Haliyle, Rusya ile işbirliğinin uzun vadede ve bölge gerçeklikleri açısından çok da olumlu olamayacağını, Esad ile yan yana görünmenin dünya kamuoyunda neden olacağı imaj sorunu ortaya çıktı.
NATO müttefiği olan Türkiye ile ortak hareket etmek istiyor fakat kendi ifadesi ile "Muhalif denen adamların kim olduğunu bilmiyor"du (Gerçi kimse bilmiyor). Daha önemlisi, Türkiye'nin YPG ile aynı safta yer almasını umuyordu, fakat bunun oldukça zor olduğunu anladı. İşin aslı, bu konuda umudunu yitirmiş değildir. Referandum sonrası süreçte bunun mümkün olabileceğini düşündüren emareler göstermektedir. Bu nedenle, adamları Türkiye ve YPG arasında mekik diplomasisi dokuyor. ABD Suriye'de ne Türkiye'den ne de YPG'den vazgeçmek istiyor. Türkiye'ye 70 yıldır ve YPG'ye de son birkaç yıldır yatırım yapıyor çünkü.
Kısacası, süpergüç olan ABD, Orta Doğu'da ne yapacağını bilemez oldu. Tam bir çıkmazda. Trump sadece kendisi bir ikilemde değil, bölgedeki aktörler de Trump ikilemini yaşıyor. Hatta Trump korkusu demek daha doğru olur.
Fakat er ya da geç bir karar vermek durumunda Trump. Temennimiz bu kararın barışçıl bir çözümden yana olması, adalet ve hakkaniyete hizmet etmesi yönündedir. Zira verecekleri karar, bölgeyi kan gölüne çevirebilir. Ya da daha az kayıpla barış da kurulabilir. Bunun için, bölge haklarının ve ülkelerinin işbirliği ve barıştan yana tavır alması hayati önemdedir. Bölge hakları ve ülkeleri barışmak istemez, sadece kendi çıkarlarını merkeze alır, tahakkümcü bir zihniyetle hareket etmeye devam ederlerse, varacakları yer piyon olmaktır.