Barış kavramı farklı anlamlara gelse bile pozitif barış ya da gerçek barış temelde insan hak ve özgürlüklerin sağlandığı, eşitlik ve adaletin öngörüldüğü ve tüm toplumun sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel olarak her yönden kendisini güvende hissettiği bir durumdur. Barış teorik olarak her yerde olabilir, Ortadoğuda bile. Fakat barış için birtakım şartlar gereklidir. Sosyal olaylar tıpkı doğal olaylar gibidir aslında. Şartları oluşunca oluverirler.
Peki, Ortadoğuda barışın şartları var mı?
Geçen hafta Ortadoğuda Neden Hep Savaş Var? başlıklı makalede bölgede sürdürülebilir savaş halinin nedenleri üzerinde durulmuştu. Aslında bugünkü başlık da, o sorunun başka türlü sorulmasıdır? Fakat cevaplar benzer olsa bile aynı değil.
Barış yapmak öncelikle içinde güven, feragat, karşısındakini de düşünme, saygı, insaniyet ve ahlak barındıran stratejik bir eylemdir. Öyle göründüğü kadar basit bir fiil değildir. Bu nedenle, barış için en önemli unsurların başında rasyonel düşünce, ahlaken ve vicdanen güçlü kaliteli bir toplum gelmektedir. Bu denli, işbirliğine dayalı, uzun vadeli ve stratejik bir karar alabilmek için sağlam bir irade, güçlü bir akli meleke ya da rasyonel düşünce ve gelişmiş bir ahlak gerekli. Dinler ve özellikle İslam aslında insanı bu unsurlarla donatmayı amaçlamaktadır, fakat Müslüman Ortadoğu bu İslami özellikleri bir türlü kabul etmemektedir. Anlamı ve özü barış olan İslam, Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim diyen Hz. Peygamber, defalarca akletmez misiniz? Düşünmez misiniz?, Düşünmeyenlerin üzerine pislik yağdırırız ve düşünmeyenler belki hayvandan da daha aşağıdır diyen Kuranın uyarılarına rağmen, rasyonel düşünce ve ahlak zafiyeti bu Müslüman coğrafyada uzun bir dönemdir kültürel bir kod haline gelmiştir.
Araştırmalara göre, toplumsal barış kapasitesini belirleyen bir takım kişi ve kurumlar var. Bunlar adalet, emniyet, eğitim, din görevlileri ve yaşlılar, medya, STK ve sanatçılardır.
Buna göre, toplumsal barış kapasitesini en çok etkileyen faktörlerin başında adalet gelirken ve Kuranda en çok vurgulanan değer yine adalet iken, Ortadoğu toplumlarında adalet maalesef sağlanamamaktadır. Uluslararası adalet endekslerinde, eşitlik ve hak endekslerinde hatta ve hatta İslamilik endeksinde bile (bu konuda ilgili araştırma linki http://hossein-askari.com/wordpress/wp-content/uploads/islamicity-index.pdf ) çok gerilere düşmektedir.
Emniyet ya da güvenlik sağlayan birimler toplumsal kesimler arasında ne derece eşitlikçi bir tavır sergileyebiliyorlar? Güvenlikçiler toplum kesimleri arasında ayrımcılık yaparsa barış olmaz, aksine çatışma olur. Ve Ortadoğuda yaşananlardan birisi de budur maalesef.
Eğitimciler insanlara ne kadar hak hukuk ve adaletten bahsediyorlar? Yoksa toplumda var olan çatışmaları körükleyecek ideolojik ve dışlayıcı bir anlayış mı enjekte ediyorlar? Eğitim sistemi ile haklarını bilen, başkasının da haklarını bilen ve onlara saygı gösteren, başkasının onur ve şerefine kendisinin ki kadar önem veren, kendisini kimseden üstün görmeyen aksine eşit gören bir toplum inşasına katkı sağlanabilir. Başkasının hassasiyetlerine hassas, kendisine saygısı olduğu için başkasına saygı gösteren, güce değil, adalet ve hakka inanan, kula kulluğu reddeden kaliteli bir toplum oluşturulabilir. Tam tersi bir işlev de görebilir eğitim. İnsanı merkeze almayan, aksine zararlı bir takım ideoloji ve düşünceleri vererek, kof bir ben-merkezcilik aşılayan, insan sevgisi yerine insan nefreti veren bir eğitimin bir toplumu götüreceği yer çatışma, kaos ve acıdır. İnsanı, insan olduğu için değerli görmeyen ve fakat inşa edilmiş, kurulmuş kimlikleriyle değerlendiren zihniyetler barışı tesis edemezler.
Din görevlileri de, kaliteli bir toplum inşa sürecinde büyük bir rol oynayabilirler. Din görevlileri, dini özgürce ve hakkıyla anlatıyor mu yoksa egemen zihniyetlerin, güç merkezlerinin ve zorba yönetimlerin ideolojik aygıtı görevini mi görüyorlar? Ortadoğuda din görevlileri gerçekten görevlerini ne kadar yapıyorlar ya da yapabiliyorlar? Bu konular sorgulanmadan ve çareler aranmadan barış biraz hayal gibi.
Son olarak yaşlılar, medya, STKlar ve sanatçılar. Bu gruplar insanlara örnek olması açısından önemlidirler. Bunlar neye hizmet ediyor acaba? Barışa mı yoksa savaşa mı? Ortadoğuda bunların tümünün barışa katkı sağladıklarını iddia etmek biraz zor görünüyor. Yaşlılar kısmen bu görevi yapıyordur, fakat diğer gruplardan özellikle medyanın büyük oranda barış borazanlığı yaptığı görülmektedir.
Barış toplumu inşa sürecinde rol oynayan toplumsal dinamikler analiz edildiğinde, Ortadoğuda ümitvar olmak için maalesef fazla gerekçelerimiz yok. Olanlar da savaş lobileri, ideoloji kulları ve güç tapınmacıları tarafından ya gayri meşrulaştırılmakta ya da kriminalize edilmektedir. Fakat meşhur sözde dendiği gibi her şey aslına döner. Umulur ki bir gün Ortadoğu toplumları aslına döner de bölgeye gerçek barış gelir.