Sayfa Yükleniyor...
(IŞ)İD bugün tüm dünyada caniliğin, insan dışı ve ahlakdışı uygulamaların sembolü haline gelmiş durumdadır. Peki bu örgüt gerçekten hiç olmayan bir anlayışın, bonzai kafalıların kurduğu bir yapı mıdır? Yoksa, devlet dini haline getirilmiş, gücün aracı ve egemenlerin baskısı için meşruiyet kaynağı yapılmış olan ahlaki değerleri bir kenara bırakan Emevici Sünni İslam anlayışının örgütlenmiş hali midir?
Bugün bakıldığında dini anlayış olarak ciddi oranda Müslüman özellikle, Sünni anlayışa sahip olanlar, içinde bir (IŞ)İD barındırıyor. Bir hafta eğit, ver eline silahı al sana kapı gibi bir (IŞ)İD savaşçısı. Pakistan'da Tahrir-i Hilafe ve Cemaatül Ahrar, Mısır'da Ensar Beytel Makdis, Cezayir'de Halifenin Askerleri, Libya'da Genç İslamcı Şura Konseyi, Filipinlerde Ebu Sayyaf, Lübnan'da Özgür Sünni Baalbeyk Ordusu, Endonezya'da Aşaret-Tevhid, Nijerya'da Boko Haram, Somali'de Eşşabab Örgütü ve niceleri... Bütün bu yapıların sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel nedenlerinin yanında akaid ve felsefi nedenleri de araştırılmalıdır. Bunları nedenlerin sadece küresel siyasal ve ekonomik düzen olmadığı, tersine maruz kaldıkları felsefi ve çarpıtılmış dini anlayış olduğu görülecektir.
Emevilerin inşa ettiği ve ondan sonraki neredeyse tüm saltanat ve ulus-devlet sistemlerinin beslendiği değerden ve adaletten soyutlanmış ideolojik İslam öğretisi, maalesef bolca (IŞ)İD zihniyeti üretmektedir. Değer temelli, ahlak ve adalet yüklü Peygamber (AS) ve Dört Halife dönemi, yani Devr-i Saadet İslam'ı maalesef saltanata dayalı dikta rejimlerin işine gelmediği için, onun yerine kendi İslamlarını uydurdular. Allah'ın önemsediği insanların iradesine saygı duymayan, Allah'ın onurlu kıldım dediği insanı onursuzlaştıran, iktidarları için ezen ve yok eden, kendisi barış olan İslam'ı fetih anlayışıyla saldırganlığa dönüştüren, tebliğ ve ikna yerine kılıçla ideolojik İslam'a dönüştüren Yasir ailesinin, Bilalllerin ve Ebu Zerrlerin değil, egemenlerin dışlayıcı İslam düşüncesini oluşturdular. İslam'ın devrimci, adaletçi, ahlakçı ve eşitlikçi düşüncesini pasif, itaatkar, tahakkümcü, kibirci, dışlayıcı ve güce dayalı bir anlayışa dönüştürdüler. Bu nedenle, son 300 yıldır iktidarları için 350 milyon insan katleden, küresel terörün kaynağı ve nedeni olan ve insanlığın başına gelmiş en büyük felaket olan ulus - devlete her yerde tapar oldular. Tıpkı cahiliye döneminde insanların elleriyle yaptıkları puta tapması gibi, kendilerine hizmet etsin diye kurdukları bir örgüte- yani devlete- tapmaya başladılar. Bunun kaynağı da büyük oranda maalesef kendisini kutsallaştıran o saltanatçı dikta zihniyetidir.
İslam dünyasının topyekün bir özeleştiriye ve kendisini yeniden tanımlamaya ve üretmeye ihtiyacı var. Tekrar değer üretecek, bilim yapacak, insanlığa umut verecek bir noktaya gelmek istiyorsa-ki bu potansiyel ve temel fazlasıyla vardır-düşünce tarzından üretme yöntemine, kendi dünyasıyla ve dış dünya ile ilişkilerini yeniden yapılandırmaya ihtiyacı vardır.
(IŞ)İD ve ondan beslenen örgütler bu fırsatı verdi. (IŞ)İD'in baasçı, milliyetçi, militarist ve devletçi Emevi geleneğine dayalı devletleri kısa sürede yenmesi ve çatışma süresinde yaptığı ahlakdışı ve insanlık dışı vahşet ve uygulamalar, İslam dünyasının fiziki, siyasal ve düşünsel alt yapısını sarstı hatta yıktı. yerle bir etti. Bir nevi Post-modernistlerin de-construction ( yapısöküm) dediği şeyi yaptı Ortadoğu ve İslam dünyasında. İnsanlığı ve insanlık değerlerini yok sayan baskıcı dikta rejimlerin işe yaramadığını, kendisini dahi koruyamadığını bir daha gösterdi. Fakat kendi de, aslında aynı hastalıklı kaynaktan beslendiği için, o ahlaksız rejimlerle çatışırken, daha fazla ahlaksızlığı ve insanlık dışı yöntemleri uygulaması insanları bunların temsil ettiğini düşündüğü anlayışı sorgulamaya itti. Bölgede ve İslam dünyasında var olan kalıpların sorgulanması için altyapı hazırlamış oldu. Bu anlamda IŞ(İD) bölgede ve İslam dünyasında oluşturduğu tehditlerin yanında bir dizi fırsat sunmaktadır. Yeniden yapılanma için bu büyük bir fırsattır. Ya yeniden yapılanarak İslam olma, yani insan olma yolunda ilerleyeceğiz, ya da IŞİDleşme sürecine gireceğiz.
İslam dünyası bu yeni süreçte bütün sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel ve düşünsel altyapısını gözden geçirmelidir. Sağlıklı bir değerlendirme yaparsa yeniden değer üretecek, insanı hakkettiği yere oturtacak ve dünya barışına ve bilimine katkı yapacaktır. Aksi takdirde, şiddet ve kaosun yurdu olmaya, IŞİDvari canavarlarla yaşamaya çalışacak ve dünyada değer, bilim ve ahlak tüketen bir asalak olmaya devam edecektir.